31 Ocak 2013 Perşembe

Lohusa Şerbeti (Kaynar)

 Eve yeni bebek gelirde evde lohusa şerbeti yapılmaz mı? Annem İzmir'den taşımış getirmiş lohusa şerbeti için gerekli olanları. Yarın hastaneye götürmek üzere bu akşamdan bir miktar yaptık bile :) Eeee yapmışken tarifini vermemek olmaz.  Bu arada lohusa şerbetinin en sevdiğim yani şahane kırmızı rengi :)



200 gr lohusa şekeri (kızamık şekeri)
1 tane kabuk tarçın
3-4 tane karanfil
2,5 su bardağı şeker
3 litre su
Badem

3 litre suyu tencerede kaynattık. Su kaynadıktan sonra 200gr lohusa şekerini, 1 tane kabuk tarçını ve 3-4 tane karanfili kaynayan suyun içine atıp lohusa şekeri eriyene kadar kaynattık. Lohusa şekeri eridikten sonra içerisine 2,5 su bardağı toz şekeri ekleyip 15 dakika daha kaynattık. Eğer tadı çok şekerli gelirse biraz su ekleyerek tadını azaltabilirsiniz. Üzeri için bademlerin kabuklarını soyduk ve her bir bademi birkaç parçaya bölüp teflon tavada kavurduk.  Eeee artık sıcak yada soğuk tercihinize göre içebilirsiniz. Afiyet olsun..

  • Bademlerin kabuklarının kolayca çıkması için üzerlerine kaynar su döküp 2-3 dakika sonra kabuklarını elinizle soyabilirsiniz.
  • Bazı yerlerde lohusa şekerine kızamık şekeri de deniyor.
  • Bu malzemelerin hepsini aktarlarda bulabilirsiniz.



heye'CAN...

Son birkaç gündür en çok duyduğum soru "Heyacanlı mısın?" Doğuma gidecek birinin heyecansız olması mümkün müdür acaba? Sadece herkeste farklı bir şekilde ortaya çıkıyor heyecan. Bende her yeri toparlama, iş yapma, her şeyi kontrol altında tutma olarak belirdi. 

Yarın doğuma gidiyorum. 10:30'da Bodrum Acıbadem'de olacağız, 13:00 gibi doğuma gireceğiz. Bodrum işi bizimkisi öyle sabahların köründe koştur koştur değil, keyif keyif gideceğiz. Annemde benim doğumumda  13:00'de girmiş doğuma 13:10'da ben doğmuşum. Can Bey'de o sıralarda doğmuş olur heralde. Bu arada giremediğim deliğe kuyruğumda balkabağımla giriyorum :) Doktorumuz hastane ile görüşmüş Cücü'de doğuma girecek. Her şey istediğim gibi gidiyor; doğuma sabahın köründe gitmiyorum, genel anestezi olmuyorum, epiduralle doğacak Can Bey ilk anlarını göreceğim, sesini duyacağım, Cücümde bizimle birlikte ameliyat hanede olacak. 2 gece hastanedeyiz, pazar günü evimize geleceğiz. 

Heyecan var mı? Heyecanlı mısın diye sora herkese sesleniyorumm... EVEEETTT heye'CAN var olmaz mı? Can geliyor CAN...

Ceren Kuzusu ve Nurselen Teyze...

Bu doğum hikayemiz geçmişten geliyor taaaa 29 sene öncesinden... Sevgili arkadaşım Ceren'in annesi  kendi doğum hikayesini paylaşmış... Çok teşekkürler Nurselen teyzecimmmm...

Bebişin adı: Ceren
Doğum Tarihi: 12.07.1984
Doğum Haftası: 39
Boyu & Kilosu: 52cm / 39800gr 
Doğum Şekli: Normal
Hastane: Gülhane Tıp Akademisi


Hep genç anneler yazacak değil ya bende bir şeyler döktüreyim dedim:)) Ceren kuzunun annesi, Merih sincabın anneannesiyim. Bundan 29 yıl önce aylardan Kasım hamile olduğumu öğrendiğimde... Çok heyecanlanmıştım henüz 23 yaşındaydım aslında heyecanlandığım kadar da korkmuştum çünkü Yalçın yani eşim henüz öğrenciydi. Üniversite 4. sınıftaydı ama alt sınıflardan 30 kadar dersi vardı daha kötüsü askerliğini yapmamıştı:(( Ama karnımdaki o küçücük nokta her şeyden baskındı ilk doktor kontrolüne gittiğimizde heyecanımı kontrol edemiyordum. İlk kontrolümüz oldukça iyi geçti doktorumu çok sevmiştim aklıma gelen her soruyu sordum oda cevapladı. En son çıkarken cinsiyetini öğrenmek istemediğimi söyledim doktorum da onun için çok erken olduğunu söyledi. Bende bunu sonuna kadar öğrenmek istemediğimi tekrarladım, aslında 29 yıl önce ulturasanografi bu günkü kadar yaygın değildi eşim askeri hastanede çalıştığı için aylık kontrollerim de rutin olarak askeri hastanede oldu. Her şey normaldi 43 kiloyla hamileliğe başladım hızla kilo alıyordum bu da doktorumun pek hoşuna gitmiyordu. Hiç aşerme mide bulantısı çekmedim bu yüzdende habire yiyiyor ve geziyordum. Sonuçta 25 kilo alarak 68 kiloyla doğuma gittim, babalar gibi de normal doğum yaptım. Tabi ki gezerken kuzumun alışverişlerini de ihmal etmedim her şeyini tamamladım valizimi hazırladım 39 haftam bitti artık sona gelmiştik heyecan doruktaydı. Tabi bu 39 hafta içinde eşimle birlikte gece yarılarına kadar oturup ders çalışmasına yardımcı oluyordum bunu da başardığımı kanıtladım canımız kuzumuz Ceren'imiz dünyaya geldiğinde babası mezun olmuştu. O gün geldi çattı 11 Temmuz oldu sancılar yoklamaya başladı ben pek doğum sancısı olabileceğine ihtimal vermediğim için her zaman ki gibi giyindim süslendim kendimi soksaklara attım. Akşama kadar sancı beni rahat bırakmadı hatta dahada sıklaştı en son saate baktığımızda 5 dk da birdi. Hastaneye uçarak gittik yolda doktorumuzu aramadığımız aklımıza geldi yapacak bir şey yoktu hastaneye vardığımızda saat 24.30 civarındaydı. Hastane personeline doktoru aramalarını söyledik ki doktorun o akşam nöbetçi olduğunu öğrendim. Doktorum ilk kontrolünü yaptıktan sonra sabahı çıkarabileceğimi söyledi, henüz açılma olmamış ama eve de gitmeme izin vermedi. Benimle hastaneye gelenler dışarıda ben doğumhaneye yakın bir odada sabahladım. Ara ara kontrollerle sabahı ettik. Artık o kadar acıkmıştım ki doktora yeter ben doğurmak istemiyorum benim karnımı doyurun dediğimde hamilelikte yediklerine say dedi. Hadi artık doğuma gidiyoruz dediğinde saat öğlen 12 yi gösteriyordu. Bana suni sancı takviyesiyle ha gayret dediler öyle böyle derken hadi bakalım ne isim vereceksin diye sordu doktorum. Kızsa Ceren erkekse henüz ismi yok dedim ama henüz ağlama sesi falan yoktu doktorum hadi son defa dedi derken ayaklarından tutulmuş başaşağı duran dünya tatlısı karşımdaydı. Bu harika bir olay Allah her isteyene tattırsın daha sonra gözümü açtığım da kendimi odamda başım kalabalık kızım koynumdaydı. Kilosu 4 boyu 52 cm pembe beyaz kiraz dudaklı siyah saçlı harika bir şeydi kilolu olduğu için buruşukluğu yoktu. Hemen hemen doğum katında ziyarete gelmeyen hasta hasta yakını personel kalmadı diye bilirim şu güzel bebeyi birde biz görelim diyen odaya dalıyordu. Bu 3 gün sürdü şimdiki gibi bugün doğum yaptın ertesi gün çıkış asla. 3 koca gün hastanede yattım en sıkıcı yanı buydu. Bir an önce eve gitmek istiyordum ve mutlu son evimizdeyiz bu olayı 6 yıl sonra tekrar yaşadım her şey unutuluyor acılar sıkıntılar bir daha asla doğurmam tek çocuk yeter, yalan :) bir de dünya yakışıklısı oğlum var. İmkanım olsaydı iki tane daha doğururdum ama ne mutlu ki bana güzel Allahım torunda gösterdi sen de Mine'cim 2. ye niyet ettiğinde o zaman da Erenin doğumunu yazarım. Mine'cim sağlıkla bebişinizi kucağınıza almayı nasip etsin Allah güzel yanakalarından öptüm:))) 

30 Ocak 2013 Çarşamba

Genel Müdür Can OLGUN

Cuma günü itibariyle evimizin ve ailemizin yeni Genel Müdürü Can OLGUN :) Bundan böyle her türlü program ona göre ayarlanacak. Tüm bebişli evlerde olduğu gibi ev ona uygun olarak düzenlenecek ve hayat ona endekslenecek :) Biz bunu çoktaaannn kabul ettik, oğluşun kapısında Genel Müdür bile yazıyor... Aslında Can'ın odası eskiden Cücü'nün çalışma odasıydı ve o zaman kapıya "Genel Müdür" yazmıştık. Oğluşun gelişiyle kendisi bu mevkiye atadık. Ve şimdi onun odasının kapılarını size açıyorum.

Odamız doğuma iki gün kala tam anlamıyla hazır :) Daha önce  size söz verdiğim gibi fotoğraflarını da paylaşacağım.Odamızın mobilyalarını babaannemiz yaptırdı. Tabi özel yapım olunca tam da benim istediğim gibi oldu.  3 kanat dolabın bir kanadı raf raf diğer 2 kanatlık kısmının altı 3 çekmece üzeri askı yeri ve yüklük. Şifonyerimiz ise 5 derin çekmece... Dolap ve çekmece kulplarımız Baumax'dan. Önce bu kulplardan yeterli sayıda bulamayacağım diye üzülürken Avcılar Baumax'da buldum ve mağaza çalışanlarının yardımları ile bir gün içerisinde kargo ile elime ulaştı. Özellikle hırdavat bölümü çalışanının ürünle ilgili her aşamayı tek tek cep telefonumu arayarak bildirmesi müşteri memnuniyetine ne kadar önem verdiklerini gösteriyor. 



 Can için yatak kenarı ararken bunların uyku seti halinde satıldığını gördüm. Setin içinde çarşaf, yatak kenarı,yastık, takı yastığı, yorgan, nevresim ... vb gibi bir çok parça var. Ama yeni doğan bir bebek için bunların bir çoğuna ihtiyaç yok 2 yaşındaki yeğenim daha yorgan ve yastığını kullanmaya başlamadı bile. Hal böyle olunca is anneannemizin başına düştü. Kemeraltından kumaşlar alındı, perdeyi, yatak kenarını, takı yastığını, kirli çamaşır torbasını kendi dikti ve üzerine aplike yelkenli yaptı. Cibilik ve halı herkesin malumu evimizin herşeyi İKEA :) Yatağımız ise Lale ile lilişin yatağı :) Bu arada perdedeki yelkenlinin üzerindeki KSK logosuna dikkat çekmek isterim, babamızın özel isteğidir.





Oldum bittim ıvır zıvır iş yapmayı sevdim. Tüller, kurdeleler, boncuklar... :) Böyle şeyleri yaparken hem keyif alıyorum hem de dışarıdaki modellerin hepsinden bir şeyler beğenip kendime yaptıklarımda birleştirebiliyorum. Eeee oğluşum içinde çalıştım tabiki ona Cücü'yle birlikte lavanta torbaları, Cücü ve büyük teyzeleriyle birlikte bonibonlu hoşgeldin çikolataları ve dün akşam Cücü, babaannesi ve anneannesinin katıldığı konsorsiyum ile hastane odası veevin kapısında kullanmak üzere kapı süsü yaptım. 








26 Ocak 2013 Cumartesi

Saltanat bitiyor

Bugün hamişliğimin 267. günüymüş. -müş diyorum çünkü bir internet sitesinden baktım, oturup gün gün saymadım yanlış anlaşılmasın :) azıcık manyaklık var ama o kadar değil :) Ve önümüzde sadece 5 gün kaldı.  Yeni bir hayatın aramıza katılmasına, dünyamızın merkezinin değişmesine, benim hamilelik saltanatımın bitmesine sadece 5 gün var. 

Bugün yine doktordaydık, önce NST'ye bağlandım sonra ultrasona girdim ve en son cuma günü ile ilgili konuştuk. NST'de her şey normal Can Bey'in kalp atışları 120 ila 160 arasında pıtırpıtırdı. Benim kasılmalarım ise gecen haftaya göre neredeyse iki katında gözüküyordu. Almila Hanım bunların doğumu başlatacak kasılmalar olmadığını söyledi. Zaten  ben de bu kasılmaları hissetmiyordum. Ultrasonda küçük prensimin keyfi pek yerindeydi. Kendisine küçük prens dedim ama yapılan ölçümler  Can Bey'in kilosunun 3486 gr boyunun ise 55 cm olduğunu gösteriyor :) Tabi bunlar ortalama ölçümler boyu zaten uzun süredir ölçülemiyor ben Kağan Kocatepe'nin sitesinde okuduğum gibi FL ölçümünü 7 ile çarparak boyunu buluyorum.

Günün en güzel haberine gelince Almila Hanım'la yaptığımız pazarlık benim istediğim şekilde sonuçlandı. Sezaryenim genel anestezi ile olmayacak epidural olması konusunda anlaştık. Hatta belki Cücü'yü bile alacaklar içeri. Şimdilik kesin değil ama Cücü sakin kalabilirse o da olacak sanırım. Gerçi kocam geçen hafta uçakla İstanbul'a gidip gelerek panik atak konusunda çok büyük bir sınav verdi. Üstelik en kötü fırtınanın olduğu günde. O yüzden doğum sırasında da sakin kalabileceğini bana destek verebileceğini düşünüyorum. Ve hayatımızın en özel anını CAN'ımızı birlikte karşılamayı çok istiyoruz.

Tam bir fare gibiyim.... Fare giremediği deliğe kuyruğuna balkabağı bağlayıp girmeye çalışırmış ya o hesap benimkisi... Önce doktoru genel anesteziden vazgeçirttim şimdi doğuma Cücü'yü sokmaya çalışıyorum.


24 Ocak 2013 Perşembe

Merih sincabı ve Ceren kuzumun hikayesi

13 yaşındaydım Ceren'i tanıdığımda... Üniversite yıllarına kadar hiç ayrılmadık... Üniversite Ceren'i Denizli'ye götürdü oradan iş aldı Ankara'ya bıraktı kuzumu... 2012 başında ondan aldığım mail ile teyze olacağımı öğrendiğimde çok sevinmiştim. Özellikle hamileliğinin son ayında neredeyse her gün yazıştık, onunla bekledim Merih'i :) Şimdi Ceren kuzumun kaleminden doğum hikayesi....


Bebişin adı: Merih
Doğum Tarihi: 05.08.2012
Doğum Haftası: 39 +3
Boyu & Kilosu: 53 cm / 3960 gr
Doğum Şekli: Epidural sezaryen
Hastane: Ankara Güven Hastanesi


12 Aralıktı hamile olduğumu öğrendiğimde... Tatlı bir heyecan tarif edilmez bir mutluluk kaplamıştı içimi. Karnımda minicik bir can taşıyordum hayata bakışım değişmişti adeta. İlk zamanlar korkmuştum ya bakamıyorsam miniğime diye ama düzenli doktor kontrolleri içime su serpiyordu. 14 Aralıkta ilk defa gördüğümüzde nokta kadardı büyüdü büyüdü göbişimle birlikte bebişim de kocaman oldu. Ultrasona girdiğimde çıkmak istemiyor her anini izlemek istiyordum.
Hıçkırıkları esnemesi kıpırdanması....
Doğum yaklaştıkça heyecanım merakım artıyordu. Bebeğimin daha karnımdayken bana yasattığı muhteşem bir duyguydu. Hamileliğim tüm gün ayakta geçiyordu öğrencilerimin arasında. Onlarda oğluşumu sevdikleri için güler yüzlü sıcak kanlı bir bebek olacağını düşünüyordum:) Yaptığım her isi bebeğime anlatıyordum yani tüm günümüz sohbet ederek geçiyordu....  Haziran sonu izne gönderdiler beni zorla ama ben evde otururken bile rahat durmadığım için bebeğim doğuma bir ay kala doğum kanalına doğru ilerledi. Tabi aileler çalıştığı ve iznini Ağustosa göre ayarladığı için isyan etti. Mecburen son zamanlarda hep dinlendim -küçük kaçamaklar olmada diyemem:)- doktorumla sürekli tatlı bir çekişme içindeydik çünkü ben inanılmaz kilo alıyordum 47 kilo hamile kalmıştım ve 70 kiloya yaklaşıyordum. (sonuçta doğuma on gün kala 70 kiloyu gördüm ve sonra hiç tartılmadım:) Ama hep bildiğimi yaptım canimin çektiği her şeyden bir parça yedim. Ankara’daki bütün tursuları ve tursu sularını bitirdim diyebilirim:) Dinlenmelerim sonuç vermişti 1 hafta sonra bebişim olması gereken yerdeydi. Erken doğum yapmamda sorun yoktu bebeğimiz hazırdı ama normal doğum istiyordum ve rahmim açılmamıştı. Bu yüzden bebeğimizin beklemeye karar vermesine sevindik.
Her şey hazırdı; doğum çantamız, odamız, minik minik kıyafetleri hatta evimizde bile değişiklikler yapıp hayatimizi farklı bir şekilde düzenlemiştik.
Ağustos başıydı beklenen tarih ama ben hep temmuz sonu olsun istedim. Esimde bende yengeç burcuyduk ama oğluşumuzu yengeç burcu yapamadık:) İki yengece kök söktürecek bir aslan geldi:) Temmuz sonunda anneler bize taşınmıştı artık heyecanla torunlarını beklemeye başladılar... Bu seferde bizim oğlan ağırdan aldı kendisini. Zaten ultrasonda hep bize gülümseyen şekerlik pesinde bir bebekti ama anneannesiyle babaannesinin geldiği hafta şımarıklık yapıp saklamıştı kendini... Şimdi de aynısını yapıyor yerinden kıpırdamıyordu fakat kilolu bir bebekti 4 kiloyu geçirmek istemedi doktorum.  4 Ağustos cumartesi günü kontrole gittik çok hafif sancılarım vardı ama doğuma destek verecek kadar değildi üstelik bebeğim rahme inmemişti dolayısıyla açılma yoktu. Geceyi üç saatte bir doktorumla telefonda konuşarak geçirdim tecrübesi sayesinde içim çok rahattı. İnsanın içini huzurla dolduran yüreğini ısıtan bir havası vardı. Sancım olmazsa sabah telefonlaşmaya karar verdik gece üçteki konuşmamızda. Gözümü acar açmaz aradım doktoru hemen sancım olup olmadığını sordu. Sancıya dair hiç bir belirti yoktu. 11.00 da tekrar haberleşelim dedi. Artık beklemekten heyecanım tavan yapmıştı ve pazar günü daha fazla dayanamayıp kuaföre gidip fon çektirdim makyajımı yaptım. Doktorumu aradım 13.00 da hastanede buluşalım dedi ve o saate kadar yapmam gerekenleri anlattı. En son saat 12.30 da bir şeyler atıştırdım ve 13.00 da hastaneye gittim. Yatış işlemlerim yapıldı. Nst ye bağlandım sancı serumum takıldı. Saat 17.00 a kadar bekledik. Doktorum sürekli kontrol için gelip gidiyordu. Tek sorunum açlıktı ve en sonunda dayanamayıp serum taktılar:)
Sonunda karnim doymuştu ama sanırım Merih karnımda mutluydu. Hiç gelmeye niyeti yoktu... Hızlı bir kararla sezaryene onay verdik. Yapı itibariyle dört kilodan fazla olursa bebeğim, normal doğumla dünyaya getirmem zor olacaktı ve biz dört kiloya yaklaşmıştık. Artık beklememizin bir anlamı yoktu. Maalesef sezaryeni kabul etmek zorundaydık. Bu isin en güzel yani artık bebeğimizle tanışacaktık... Bir yandan da sürekli sorulan "daha doğmadı mı sancın başlamadı mı" sorularından kurtulacak olmamdı…
Saat 17.30 sularında ameliyathaneye aldılar beni daha doğrusu bizi! Esimde benimle birlikte içerideydi. Normal doğum içinde epidurali seçmiştim o yüzden sezaryene ayni şekilde hazırlandım. Hazırlık aşamasında hem heyecanlı hem de endişeliydim. Doktorum ameliyathaneye almadan önce sezaryenle ilgili detaylı bir bilgi vermişti ama hiç böyle planlamamıştım. Her şeyin belli bir düzende gitmeyeceğini biliyordum ama bu kadar farklı olacağını hiç düşünmemiştim. Keşke doktorumun doğumla ilgili verdiği seminerlere katılsaydım o zaman daha farklı olabilirdim çünkü sezaryen birden heyecanımı endişeye cevirdi. Ama şanslıydım eşim dışarda hazırlanırken ameliyathane ekibiyle tanıştım herkes öyle güler yüzlü ve sıcakkanlıydı ki tıpkı doktorum gibi... Kendimi neredeyse evimde hissedecektim. Yıllardır doğum yaptırıyormuş gibi güven duygusu verirken sanki ben onların ilk doğumuymuşum gibi heyecanımı paylaşıyorlar etrafa neşe saçıyorlardı. Her şey hazır olduğunda eşim içeri geldi başucumda oturup bu heyecanı benimle paylaştı... Doktorumla neredeyse her an göz gözeydik bana olan biten her şeyi anlattı ve o muhteşem an... Mucize gibi oğlumuzun sesi ameliyathanede yankılandı. Kucağıma geldi... Sesi kokusu sıcaklığı tarif edilemez bir duygu... Mucize... Mucizem:)
Aylardır bin bir çeşit duyguyla beklediğim mucizem artık kucağımdaydı ama hiçbir kelime duygumu tarif etmeye yetmiyordu... Tosunum 3960 gr 53 cmdi... Doktorum bebeğimi eline alır almaz neden rahme inmediği anlaşıldı dedi neredeyse senin kadar:)
Yanağımda oğlum bizi sikaca saran esimle fotoğraflarımız çekildi. Daha doğrusu doğum fotoğrafçımızla ilgili aksilikler yaşadığımız ve üzerimizde telefon olmadığı için doktorum kendi telefonunu anestezistimize verdi... Yıllardır girdiği doğumların hakkini verircesine muhteşem
Fotoğraflar çekti... Bu konuda da yardımcı olmuşlar istediğim hiçbir şey içimde kalmamıştı.
Hemşireler ve yeni doğan doktorumuz Merih’imizi hazırlarken beni de çıkış için hazırlıyorlardı... Esim artık dışarda bekliyordu beni... Uzun bir yolculuktu normal doğum yapamamıştım ama sanırım anestezinin etkisinden kendimi biraz halsiz hissediyordum. Ilık bir battaniye örttüler üzerime odama çıkana kadar içim isindi hayallere daldım. Doğum ekibiyle konuştuğum şeyleri duymuyordum artık. Hepimiz çok keyifliydik ama ben çok farklı bir noktadaydım, tebrikleri kabul ediyor etrafa gülücükler saçıyordum ama içimdeki mutluluğu heyecanı anlatacak kelimeleri bulamıyordum... Yaşadığım anları tekrar tekrar düşünüyordum hatta inanmaya çalışıyordum. Bu şanslı insan ben miydim :)
Odama çıktım koridorda ailem teyzelerim kuzenlerim arkadaşlarım bekliyordu. Bir kutlama havası herkeste. Aşağıdan odama çıkana kadar dinlenmiştim adeta... Odama aldılar beni. Herkes Merih’le tanışmıştı. Hemşirelerle yalnız kaldık. Beni yatağıma yerleştirip oğlumu kucağıma verdiler. Emzirmem için yardımcı oldular. Sezaryen olmasına rağmen sütümde hiç sıkıntı olmamıştı. Hemen emzirmeye başladım.
Bebeğim karnini doyururken boncuk boncuk gözlerini dikmiş bana bakıyordu. İşte bu an dünyaları verseler değişmem diyeceğim andı... Sincap gibiydi karnini doyururken iki elini ağzının iki yanına kapatıyor kenardan boncuk boncuk bana bakıyordu... Sanırsınız sütünü elinden alacaklar:)
İlk gecemiz çok sakindi. Hem oğluşum ağlamadığı için hem de göbeğim yüzünden yan odadakiler ne zaman doğum yapacağımı sordular. Gerçekten can sikiciydi. Sezaryenden hep korktum özelliklede sonrasından... Sonuna kadar normal doğuma hazırlanıp da son günler sezaryen mi olacak sorusu içimi huzursuz ederken olup bitivermişti her şey... İlk gece ayağa kalkmakta zorlandım çünkü karnim acıkıp doğum öncesi serumla doyurulduğum için olması gerekenden önce tuvalete gitme ihtiyacım oldu. Daha bacaklarım tam açılmamıştı ama hemşiremin yardımıyla hiç sorun olmadan sezaryen gazından kurtulup ayaklanmıştım. İlk iki ay kadar dikişlerim genişlemesin diye dikkat ettim kaldırdığım ağırlığa onun dışında dikkat etmem gereken başka bir şey yoktu yani sezaryenden boşa korkmuşum. Emzirdiğime için yediğime içtiğime dikkat etmememe rağmen 2 ay içinde kilolarımın çoğu gitmişti. Su an altıncı ayına yaklaştı sincabim ve ben doğumdan önceki halime geri dondum sayılır:)
Aslında sağlıkla bebeğimize kavuştuktan sonra gerisi bostu.... Huzurumuza huzur mutluluğumuza mutluluk gelmişti bizi gerçek bir aile yapmak için aramıza bizden bir parça katılmıştı. Dünyadaki en muhteşem duygu... Ayni anda mutluluk huzur endişe korku gibi hem birbirini tamamlayan hem de birbirine zıt olan birçok duygunun birleşimiydi anne olmak. O güne kadar olmazsa olmaz dediğiniz şeylerden vazgeçmek kendinizden başka birine her şeyden çok emek vermek, tükendim dediğiniz anda yeniden bitmeyen bir enerjiyle doğmak demekti annelik... Yaşanacak en güzel duygu bu hayatta bize bahşedilen en önemli değer....  Bu mucize... :)

23 Ocak 2013 Çarşamba

Can Bey'in lokumlu bebek şekerleri

Birkaç gün önceydi Nur abla mesaj atmış, "Can bey için bir şeyler hazırlıyorum, kargoya vermeye kıyamadım gelen giden var mı Bodrum'a" diye sordu. Annemler gelecekti ama onlarda bir gün önce yola çıkınca yetişmemiş. "Kendim getireceğim o zaman kargoya vermeye kıyamam başına bir iş gelir" dedi. Ne hazırlamıştı? Ne gibi bir şey yapıyordu marifetli elleriyle acaba? Her ne kadar öğrenmeye çalıştıysam da başarılı olamadım.  Alabildiğim tek cevap "Sürpriz" oldu. Nur Abla'nın eli pek maharetlidir.  10 parmağında 10 marifet derler ya Nur Abla'nın 10 parmağında 20 marifet :) Batikten, örgüye el işi ne varsa yapar :) Nikah şekerlerimi kendim yapacağım diye yola çıkıp beceremeyince yine Nur Abla yardım etmişti :) 

Ve bu sabah saat 7:00 kapı çaldı :) Elinde bir küçük çanta ve koca bir koli ile Nur Abla geldi. Cücü uyanıpta aşağı inene kadar meraktan çatladım. Kolide ne var diye. Nur ablam yine çoşmuş. Minicik minicik bembeyaz patikler örmüş, maviş fiyonklar takmış onlara, içlerine sakızlı lokumlar koymuş.  Bir de aynı renklerde sepetini hazırlamış :)
Bu şekerlerden isteyen olursa bana (mineolcum@gmail.com) ya da Nur Abla (nisan35600@hotmail.com) yazın.  İllaha bunlardan olması şart değil, siz hayal edin Nur Abla yapar :)

Sağdakiler de Nur Abla'nın bana ördüğü patikler :)

Tuna Bebek ile Banu'nun Hikayesi

Kontrole gidip bebişini kucağına alan Banu'nun hikayesi sizlerle...

Bebişin adı:
Tuna
Doğum Tarihi: 17.07.2012
Doğum Haftası: 39
Boyu & Kilosu: 49 cm / 3100 gr
Doğum Şekli: Spinal sezaryen
Hastane: Bodrum Devlet Hastanesi

Eşimin bana evlenmekten bahsettiği gün, yani 3 sene önce "eğer çocuk istiyorsan benimle evlenme çünkü ben asla çocuk doğuramam" demiştim. Doğumdan o kadar çok korkuyordum ki korku, anneliğe dair diğer tüm duyguların önüne geçiyordu. Kan aldırmaktan, aşı vurulmaktan, ilaç kullanmaktan bile böylesine ürkerken Türk filmlerindeki çığlık çığlığa geçen doğum sahneleri gözümde canlanıyordu çocuk deyince... Eşimin "olsun ben senle olayım gerisi önemli değil" derken, "ben nasılsa seni ikna ederim" demek istediğini anlamamıştım :) Evlendikten 1,5 sene sonra içimde inanılmaz bir çocuk isteği belirdi. Hayattaki hırslarımızı ve hedeflerimizi bir düşündüm de... Kanımdan, canımdan oluşan bir bebekten daha fazla hangi şey bu denli bana ait olabilirdi. Hayatta bunu en iyi ben yaparım dediğimiz şeyleri bir düşünelim. Bir kadın bir bebek dünyaya getiriyorsa bundan daha iyi ne yapabilir?
Heyecanlı bekleyişimiz başladıktan sonra bir sabah mide bulantısı ile uyandım. Filmlerdeki gibi başım dönmedi ama evet: hamileydim.  İlk üç ay bir şey yiyemedim tam 5 kilo verdim. Evlendikten sonra aldığım kiloları yani. Artık eski kot pantolonlarımın içine girebiliyordum. Cildim daha parlak, saçlarım daha gür olmuştu. Daha fasulye kadarken beni güzelleştiren bebeğim hayatıma kim bilir ne güzellikler katacaktı.6 ay boyunca 24 saat mide bulantısı hissi vardı. 6.aydan sonra ayva göbek çıkmaya başladı. Göbeğim dışında hiçbir yerimde bir farklılık yoktu. Voleybol topu, futbol topu, basketbol topu derken son bir ay neredeyse içime pilates topu kaçmış gibi hissediyordum. Fakat hareketlerimde hiçbir kısıtlama olmadı. Siz sakın yapmayın ama son günlere kadar yukarıdaki raflara uzandım, eğilip yerdeki çöpü kaldırdım. Bu "ben sağlıklı hamileyim" şımarıklığıydı sanırım. 6. ayın sonunda bir gün midemin bulanmadığını fark ettim. Normal nasıl olunuyormuş unutmuşum. Hamilelik öncesi günde 10 bardak içtiğim ve altı ay boyunca ağzıma sürmediğim çayı, o gün tekrar içebildiğim için gerçekten çok mutluydum. Hamileliğim boyunca kontrollerine gittiğim özel hastanenin dünya tatlısı doktoru 8. aya kadar her şeyin yolunda gittiğini söylüyordu. Normal doğum için beni yüreklendirmiş, bebeğim ve benim için daha iyi olduğunu söylemişti. İçimden neler geçtiğini hala tam olarak kendime bile itiraf edemesemde çevremdeki herkese cesur bir şekilde "ben normal doğum yapacağım" diyordum. 36.haftamda doktorum bebeğimin dönmediğini ve dönmeyeceğini söyledi. Sezaryen ile doğurmaya mecbur olduğumu söyledi. Daha 4 hafta vardı nasıl bu kadar net ve karamsar konuşabiliyor dedim. O güne kadar 8 kilo almıştım. "rejim mi yapıyorsun sen, bebeğin çok zayıf" dedi. 2.800 gramın altında doğan bebeklerin emerken şekeri düşebiliyormuş. Tehlikeliymiş. Hep güzel şeyler duymaya alıştığım doktorumun bu sözleri beni çok kızdırmıştı. O günlerde hastanenin muhasebesiyle de bazı görüşmeler yaptım. Size "müşteri" gözüyle baktıklarını ve kâr amacı güttüklerini açık bir şekilde hissettiriyorlardı. 38.haftamda artık çok az zamanım kalmıştı ne yapacağımı kestiremiyordum. Nerede doğuracağım, nasıl doğuracağım, bebeğim sağlıklı olacak mı, canım çok acıyacak mı? Kafamda onlarca soru işareti varken. Haydi bir devlet hastanesine gideyim dedim. “Yeni bir doktor gelmiş, çok iyiymiş" duyumlarım üzerine kalkıp gittim. Fakat o yeni doktor yoktu. Yıllık izindeydi. Beni mecburen eski, huysuz doktor muayene etti. İlgisi ve yorumlarındaki netliği şaşırılacak kadar iyiydi. O da bebeğimin son ana kadar dönme ihtimali olduğunu fakat biraz zor göründüğünü, yüksek ihtimalle Sezaryen olacağını söyleyip kontrol için haftaya gelmemi söyledi. 1 hafta daha çabucak geçti.39. haftamdaydım. Hala nerede doğum yapacağımı netleştirememiştim. Abimle birlikte devlet hastanesine gittik. Bakılan ultrason ve NST sonuçlarım her göreni tedirgin ediyordu. O "yeni gelen, iyi doktor" yıllık izinden dönmüş ve onun doğurtma haftasıymış :) Beni hemen o doktora yönlendirdiler. "Kızım senin sancın var" dedi bana. "Hayır, yok" dedim. "Sen hissetmiyorsundur" dedi. Evet, ben hissetmiyordum. Ben ameliyat masasına yatarken bile hiç sancı hissetmedim.  Bir bebeğim var ama ben doğum sancısının ne demek olduğunu bilmiyorum :) doktor "kiminle geldin" dedi. "Abimle" dedim. "Çağır kocanı gelsin, alacağız bebeği" dedi. "Ne? Nasıl?,Ne zaman?" sorularını ard arda sıralıyordum. Doktor da "basbayağı işte. Hadi çık doğumhaneye işlemlerini yaptır" dedi. Ben tıpış tıpış çıktım. Saat sabah 9.30 civarıydı. Biraz su içmiştim. Sezaryen doğumları spinal anestezi ile yapıyorlarmış. Yalnızca kesilen bölge uyuşturuluyor. Son teknoloji ve en sağlıklısıymış. Anestezi uzmanı ile yaptığım sıkı pazarlık sonrası genel anestezi yaptılar bana. Onlara "Heyecandan bayılırım sonra ayıltmakla uğraşırsınız" dedim. Su içmem sebebiyle hemen genel anestezi yapamayacakları için saat 15:00'e kadar bekleme odasında doğuma hazır bir şekilde yattım. Bodrum’un 17 Temmuz'unda o serin odada 5,5 saat yatmak öyle güzeldi ki... Hamileliğim boyunca, çalıştığım için bu kadar uzun bir süre dinlenmemiştim hiç. Olumsuz iki şey vardı. Biri ailemin de benden habersiz ve merak içinde dışarda o kadar saat beklemesi, diğeri yan yatağımda normal doğumu bekleyen kadının artıp azalan inlemeleri. Sanki kendim birazdan doğuma girmeyecekmişim gibi kadın için dua edip durdum. Saat 15:15'de beni ameliyathaneye aldılar. Gözlerimi yumdum ve yarım saat sonra odamda 49 santim boyu 3.100gram kilosuyla mavi tulumunu giymiş Tuna'm beni emiyordu. Şöyle bir yukarıya baktım da artık toparlamalıyım :)
Benim gibi korkanlar varsa bunu çok ciddi olarak söylüyorum: "Eğer ben doğurabildiysem, herkes doğurur". Bu ne çok zor ne de çok korkulacak bir şey. Aksine hiçbir şeyin yerini dolduramayacağı yüce bir duygu. Allah isteyen herkese hayırlı bir evlat, her evlat için hayırlı bir ömür nasip etsin.
 Sevgilerimle...
Banu


21 Ocak 2013 Pazartesi

Son 10 gün...


Doğuma sadece 10 gün kaldı. 10, 10, 10.... Hem çooook uzun hem de çoooooooook kısa 10 gün :) İşlerimizi bitirmek, yeni bir hayata başlamak, anne olmaya hazır hissetmek için çok kısa, bebişim ile buluşmak, onu kucağıma almayı beklemek için çooooook uzun bir 10 gün...Cumartesi günü doktor ziyaretimizde doktorumuz ile doğum tarihimizi netleştirdik. Büyük gün 1 Şubat 2013...  Evde hummalı bir çalışma var. Bir yandan çamaşır yıkanıyor, diğer taraftan ütüler yapılıyor, Can'ın odası için yelken aplikeli perde, yatak kenarı, çamaşırlık dikiliyor. Veee öbür yandan yuva yapma evresinde olan ben her dolabı, her çekmeceyi en baştan yerleştirmek, didiklemek, fazla ne varsa atmak istiyorum. Ya kendim yapıyorum bu didikleme ve atma işini ya da çevremdekilere bu konuda eziyet ediyorum :)  Eksik bir şey kalmasın diye elimde bir defter yapılacakları yazıp, yaptıkça çiziyorum. Listem bir uzuyor bir kısalıyor :) 


Cumartesi günkü doktor ziyaretimizde ikinci kez NST'ye bağlandım. Atlılar geliyor atlılar boynu kravatlılar kıvamında Can'ın kalp atışlarını dinledik. Sonra ultrasona girdik. Oğluşumuz doğum kanalına girmiş ve bize arkasını dönmüş güzel suratını göremedik. Ayrıca kafasını tam olarak ölçemediği için doktorumuz Almila Hanım 200 gr kadar aldığını tahmin ettiğini söyledi. Yani 3300 gr civarında doğuma kadar 3600 filan olacakmış. Boyu da ortalama 52 cm olmuş. 

Yine bir umutla gittim kontrole :) Bir mucize olur da doktorum normal doğum yapabilirsin der diye ama tabi ki böyle bir şey demedi. Benim durumumda bunun söylenmesi için 38. hafta artık çok geç. Hamileliğim boyunca kendimi normal doğuma öyle hazırlamıştım ki hatta son dönemde belki epidural bile taktırmam doğal doğum yaparım diye düşünüyordum. Ama plasenta previa sebebiyle genel anestezi sezaryen deyince doktorumuz pek de mutlu olduğumu söyleyemem. Hatta hayal kırıklığına uğradım bile diyebilirim. Her şeyin doğal olmasını, doğar doğmaz bebeğimin sesini duymayı, onu doğum ekibinden sonra ilk ben görmeyi çok istiyordum. Bu yüzden bugüne kadar her şeyine tamam dediğim doktoruma bu sefer ısrarda bulunarak normal doğum yapamıyor isem en azından epidural anestezi ile sezaryen olmak istediğimi söyledim. Doktorum ise  benim açımdan genel anestezinin daha uygun olacağını söylüyor ama yine de istiyorsan yaparız dedi. Önümüzdeki hafta cumartesi günü bu konuyu tekrar konuşmak üzere anlaştık. Laf aramızda aslında kan aldırırken bile iğneye bakamam, iğneden oldum bittim çok korkarım. Epiduralden de çok korkuyorum ama Can'ımın sesini duymak onu görmek için değer...


Deniz Bebek ve Ceren'in hikayesi

Bodrum'da benim gibi bir Karşıyakalı Ceren.... Hamilelik ve doğum hikayesini onun kaleminden aktarıyorum...


Bebişin adı: Deniz
Doğum Tarihi: 12.11.10
Doğum Haftası: 39+1
Boyu & Kilosu: 49 cm / 2960 gr
Doğum Şekli: Epidural sezaryen
Hastane: İzmir Özel Çınarlı Hastanesi


26 aylık oğlum Deniz’e sevdiği çizgi filmlerden birini açıp, sonunda yazmaya başlayabildim. Ama bana ne kadar süre izin verecek bilmiyorum ve bu zamanı iyi değerlendirmem gerekiyor. Hamileliğin başından başlamak istiyorum çünkü yeni hamileleri yüreklendirici olabilecek süper bir başlangıç yapmıştım. Ne bir mide bulantısı, ne bir baş dönmesi, ne ağlama krizi…Her şey eskisi gibiydi, önceden yaptığım hemen hemen her işi yine yapabiliyordum, ağır olmayan temizlik işleri, işe gitme, işte aynı performansı gösterme – satılık tekneleri listeleme ve fotoğraflama, zaman zaman deneme seyirleri - yardım almadan ve hamile olduğumu kimseye söyleme gereği duymadan teknelere gidip geliyordum. Sabahları 2 -3 km, akşamları 2-3 km yol yürüyordum ve bu bana büyük mutluluk veriyordu, - di’li geçmiş zamanla konuştuğuma bakmayın, yürüyüş hep keyif verdi.
İkinci üç aya girdiğimde yani 4. ayın başlarında rota yada zehirlenme yaşadım, hala tam olarak ne olduğunu bilmiyorum, 1 geceyi acil serviste geçirdim ama bebek çok iyiydi, önemli olan buydu, ben nasıl olsa iyileşirdim, bunu da hiç kafama takmadım ama devlet hastanesinin hijyenden çok çok uzak fiziksel şartlarını unutmam mümkün değil… Bebeğim 16 haftalık olduğu halde karnım nerdeyse dümdüzdü ve Dr. Bey 16 haftalık olduğuna inanmayıp, genel bir ultrason taramasıyla buna hayretler içinde ikna oldu.

28. haftada bebeğimin suyunun ciddi oranda azaldığını üzülerek öğrendik, her hafta kontrole gittim, birkaç basit ilaç ve boool bool su içerek birkaç hafta içinde şaşırtıcı biçimde suyumun neredeyse normal değerlere çıktığını öğrenmek müthiş huzur vericiydi ama o dönemde de çok güçlü olduğumu, her şeyin iyi gideceğini, iyi gitmek zorunda olduğunu düşündüğümü hatırlıyorum. Hiç ağlamadan ve hep pozitif düşünerek bu sorunun da üstesinden gelmiştik. Bu annelik nasıl bir şeydi, daha anne olmadan gayet güçlü bir yapıya sahip olmuştum.

Son üç ayı da gayet sağlıklı beslenerek ve toplamda 14 kg alarak tamamlamıştım. Bu yeni görüntüm, kocaman karnım aynada kendime her seferinde ilginç gelse de arkadan bakınca hamile olduğumun belli bile olmaması sevindiriciydi, doğum sonrası fazla kilolarımdan hızla kurtulacağımın habercisiydi. Doğuma 2 hafta kala, özenle yıkayıp ütülediğim bebek giysileri ve kendi ihtiyaçlarımı da içeren doğum çantamı da alarak tek başıma 5,5 saatlik Fethiye – İzmir yolculuğuna başladım :D şaka gibi değil mi? Ama her şey normaldi ve işin ilginci bir defa olsun kasılma hissetmemiştim yada hissetmiştim de bebeğin hareketleri zannediyordum, hala anlamış değilim.

Normal doğum istiyordum ve doğum haftası doktorumun bayram tatiline çıkacağını üzülerek öğrendim. İlk defa tedirgin oldum çünkü aylarca beni ve bebeğimi takip eden ve çok da memnun olduğum doktorumun doğumu gerçekleştirmesini istiyordum, başka bir doktorun değil… Sonunda doktorumun son iş gününde suni sancı alarak doğum yapmaya karar verdim. Çınarlı Doğum Hastanesine varıp, ilk muayene yapıldığında ikinci kez tedirgin oldum çünkü 39. hafta o gün bitmişti ama açılma sadece 2 cm di ve bebeğimin boynuna 2 kez kordon dolanmıştı. Bebeğimin aşağı inmemişti, çok yukarıdaydı. Hem ebe hem de doktorum doğumun her şeye rağmen sorunsuz olabileceğini ancak uzun saatler sancı çekmeye, bebek inmezse de sezaryen doğuma alınmaya hazırlıklı olmamı söylediler. Bu kesinlikle sezaryen için klasik bir ikna konuşması ve para kaygısı değildi, bunu içtenlikle söyleyebiliyorum. Sadece haberdar edilmem gereken bir konuydu o kadar. Bebeğimi riske atmamak için sezaryeni tercih ettim ve yarım saat sonra işte operasyon başlıyordu. Çok aç ve birazda heyecanlı olduğumu iyi hatırlıyordum. Operasyondan değil de epidural anesteziden korkuyordum. Kilolu olmamam sayesinde çok kolay bir anestezi olacağını duyduğumda epey bir rahatladım. Artık tek dileğim normalde 6 olan küçük tansiyonumun 4 lere düşmemesiydi. Her şey yolunda gitti, doğum ekibiyle keyifli bir sohbet sürerken, gülüşmeler, şakalar eşliğinde bebeğimin sesini duydum ve doktorum iyi ki vaktinden biraz daha önce sezaryen olduğumu, çünkü bebeğimin kaka yapmış olduğunu söyledi. Bebeğimi ilk görüşüm hemen solumdaki yatakta onu silerlerken oldu. Ağlayan ve küçük tekneler atan kırmızı zayıfça bebeğim, Deniz’im ordaydı. Onu öpmem için yanıma yatırdılar ve iki öpücükten sonra sanırım akciğer kontrolü için yanımdan aldılar. Sağlıklı olması her şeye bedeldi ve en büyük mutluluğumdu. Hafif bir temizlik operasyonundan sonra – elektrik süpürgesini andıran bir ses çıkaran aletle sanırım içimi temizlediler yada öyle bir şey  - kesinlikle sıfır acı ve negatif hiç bir şey yoktu. Sadece sanki çok hafif bir bira içmiş gibiydim. Hasta bakıcılara oda numaramı bile kendim söyleyerek aralarındaki numara tartışmasına gülüşmeler eşliğinde son verdikten sonra artık odamdaydım.

Sanırım 10 dk kadar sonra bebeğimi getirdiler ve acılı bir emzirme denemesinden sonra doğum sonrasının hamilelikten daha zor geçeceğini anladım. O çok küçüktü, 2.960 kg ve 49 cm. 1 dk bile uyumadan geçirdiğim gecenin de ardından tüm emzirme çabalarım neredeyse sonuçsuz kalıyordu ve sürekli hemşirelerden yardım istemek canımı sıkmaya başlamıştı. Eve dönüp de sonraki günün de aynı şekilde geçmesiyle süt pompası almaya karar verdik ve biraz işe yaramıştı. 2. günün sonunda artık sütüm çok miktarda geliyordu, hatta ilerleyen günlerde fazlasını sağıp saklıyordum ama canımın yanması sinir bozucuydu. Bu acılar yoğun bir şekilde 2 ay kadar, azalarak da toplamda 3 ay kadar sürdü sanırım. Hamile arkadaşlara en büyük tavsiyem emzirme acısına karşı doktorunuzla önceden konuşup, alınabilecek bir önlem varsa almanızdır. Soğan suyunun hamilelikte göğüslere sürülmesi işe yarıyormuş diye sonradan öğrendim ama denemediğim için bir şey söyleyemeyeceğim. Merak eden arkadaşlar varsa söyleyeyim, sezaryan sonrası birkaç gün içinde rahatlıkla her işimi kendim yapabiliyordum, hatta bebeğimin işerini de Deniz birkaç haftalıkken bile oldukça incelmiştim ve karnım hızlı bir şekilde sıkılaşıyordu. Deniz sanırım 6 aylıkken de 14 kg vererek eski halime dönmüştüm. Bunda günde yaklaşık 2 yada 4 saatlik toplam uykularımın da payı büyüktü ama bu can sıkıcı konuları anlatıp, gözünüzü korkutmam istemem :D

Çok uzun yazdım galiba Mineeee, ne dersin? Hamile arkadaşlara son tavsiyelerim bol bol uyumaları, sağlık engeli yoksa hareketli bir hamilelik geçirmeleri, doğal ve sağlıklı zeytinyağlı sebze yemeklerine ağırlık vermeleri (özellikle son üç ay günde 200 gr eti de dahil ederek) ve doğum sonrası mümkünse sadece anlaşabildikleri insanlardan yardım alarak, doğum sonrası ağlama krizlerinin ve depresyonun geçici olduğunu kendilerine sık sık hatırlatmalarıdır. Daha çok var aslında ama herkes yaşayarak öğreniyor zaten bu süreci. Sağlıklı doğumlar, sağlıklı bebekler diliyorum tüm anne adaylarına.

Ceren G.

20 Ocak 2013 Pazar

Annelik üzerine...


Annelik üzerine yazılmış çok güzel bir yazı.... Tüm anneler, hamişler ve anne olmak isteyenler için....




BEN ANNE OLMASAYDIM EĞER;
Topuksuz ayakkabılarla da şık olunabileceğini bilmeyecektim.
Hamileliğim esnasında 80'li kilolara kadar çıkıp kendi çapımda ilk defa bir alanda rekorumu kıramayacaktım.
ANNE OLMASAYDIM EĞER;
O küçücük ellerle renk...li kartonlardan yapılmış bir kâğıt parçasının bu kadar değerli olabileceğini öğrenemeyecektim.
Kan yapsın diye danadili haşlayıp üzerine yumurta kırıp ağzının tadına da uysun diye çikolatalı pudingle karıştırmak gibi yaratıcılığın sınırlarını zorlayan tarifler keşfedemeyecektim hiç.
Su almak için elimde kumanda ile buzdolabını açtığımda kumandayı buzdolabına koyacak kadar ya da evden çıkarken telsiz telefonu çantama atacak kadar kendimden geçmeyecektim.
Birinin canı yandığında ötekinin bu acıyı hissedebilmesinin sadece ikiz kardeşlerde olduğunu sanacaktım.
ANNE OLMASAYDIM EĞER;
Sabahın köründe gözü kapalı mutfağa kadar gidip, süt ısıtıp yine gözü kapalı dönme yeteneğini kazanamayacaktım.
Üzümün çekirdeklerini tek tek çıkarmak için insanüstü bir uğraşa asla girmeyecektim.
Bir insanın gaz çıkarması beni bu kadar mutlu edemeyecekti.
ANNE OLMASAYDIM EĞER;
Büyüdüğünde arkadaşlarınla birlikte partilerde Süper Anne olarak eğlenmeyi hayal edemeyecektim.
Babanla belki daha az kavga edecek ama sevginin evlat denilen başka bir boyutuna giremeyecektik.
Sevginin böylesine karşılıksız olanını hiç tadamayacaktım.
Telaşsız sevişmenin hayalini kuramayacaktım.
ANNE OLMASAYDIM EĞER;
Annemi bu kadar çok sevdiğimi anlamayacaktım.
Annesinden zorla ayırdılar diye "Uçan Fil Dumbo!" çizgi filminde böğürerek ağlamayacaktım.
Geceleri kesintisiz uyuyacak, hafta sonunda sabahları istediğim saatte kalkacaktım ama uyandığımda yanağıma konmuş minik ellerin sıcaklığı ısıtmayacaktı yüreğimi.
ANNE OLMASAYDIM EĞER;
Çantamda sürekli bisküvi, ıslak mendil, bir adet oyuncak, düşer bir yerin kanar diye ayıcıklı yara bandı taşımayacaktım.
Acıyı geçiren öpücüğün gücüne inanmayacaktım.
38,5 derece ateş beni de yakıp kavurmayacaktı.
ANNE OLMASAYDIM EĞER;
Yağmur sonrası çamurlu sularda zıplamanın keyfine varamayacak, sen bir lokma daha fazla yiyesin diye kalabalığın ortasında kafamda peçete dansı yapmayacaktım.
SEN OLMASAYDIN EĞER; yaşamın karmaşıklığını unutup tekrar basit yaşamayı öğrenemeyecektim.
SEN OLMASAYDIN EĞER; ben asla "anne" olmayacaktım. Bir çocuk doğduğu anda, bir anne doğarmış... Bu lafın doğruluğuna inanmayacaktım....

"ALINTI"


18 Ocak 2013 Cuma

Beril Bebek & Serpil'in Hikayesi


İlk doğum hikayemiz Bursa'dan geldi :) Beril bebiş normal doğum ile dünyaya gelmiş tam bir tosuncuk; 4300 gr doğmuş. Beril bebek ve Serpil Hanım'ın hikayesini Serpil Hanım'ın kaleminden aktarıyorum. Paylaşımınız için teşekkürler Serpil Hanım...


Bebişin adı: Beril
Doğum Tarihi: 28.10.2010
Doğum Haftası: 39+5
Boyu & Kilosu: 52cm / 4300gr 
Doğum Şekli: Normal
Hastane:Bursa Acıbadem Hastanesi


O kadar çok anlattım, o kadar çok dalıp dalıp düşündüm ki...Her seferinde apayrı detayları hatırlayıp, başka anları atlaya zıplaya anlatıyordum. Hamile kalmadan çok önceleri bile nedense normal doğum yapmak isteği vardı içimde. İçimden hep bir ses beni buna itti. NORMAL.. evet her şey normal olmalıydı. Normal bir hamilelik geçirip normal doğum ile dünyaya getirmeliydim bebeğimi. Her şeyin başı sağlık. Ama biraz telkin, biraz soğukkanlılık, biraz heyecan, biraz merak.. Hepsi karmaşık bir halde istiyordum bunu. Aslında kan görmeye dayanamam, kötü bir haber karşısında hafif bir baygınlıkla olduğum yere yığılıverirdim. 22 yaşımda sağ kulağıma deldirdiğim 2.küpe deliğinde ki küpeyi çıkarırken şak diye bayılan ben değil miydim??? Yara bandının altındaki yaraya zor bakar, pansuman yapmakta zorlanırdım. Annem bu idealimi bildiğinden bana hep ''sen normal doğum falan yapamazsın'' diye söylenir, güler geçerdi. Ama anlatamadığım bir şey vardı. Benim derdim can acısı değildi ki!!!! Neyse o his, içim o tarz şeylerde gıcık olur, ürperirdim. Halbuki kolay ağlayan, yılan, pes eden, bir yerim ağrıdığında belli etmeyen devam eden, insanların huzurunu dağıtmamak için söylemeyen bendim. ''Canı sert'' denilen insan tipiydim. Evet o sancıları çekip bebeğime kavuşacaktım. Ama sezaryen masasında uyutulup, sancı ile uyanıp, kendi acımdan bebeğime zar zor göz ucu ile bakmamalıydım. Herkese bebeğim nasıl diye soramazdım. İlk ben görecektim. Asıl herkes bana sorsundu :) Hele ki diğer ihtimal.....onu düşününce de ürperdim. Ciddi bir uyuşukluk sonu ben ayıkken karnım kesilecek, bebek çıkarılacak, hemşire, doktor, hasta bakıcı kendi aralarında diyalog halinde, ciddi bir iş yaparken benim heyecanımı kim nasıl paylaşacak? Peki ya sonrası adım adım yürü, yavaş eğil, dikiş yerini temiz tut, pansuman yap....Yok yok... Buda değildi.. İzlediğim bir sezaryen ameliyatı videosu son nokta oldu. Elim ayağım buz kesmiş, terlemeye başlamıştım bile....

Gayet güzel giden bir hamilelik sonunda sona yaklaştım. Doktorum 2.kızını daha 11 ay önce dünyaya getirmiş süper bir anne ve doktordu. Bana önce psikolog oldu, dinledi, anladı, anlattı. Sonra abla oldu, öğüt verdi, yaşadıklarını paylaştı. Sonra doktor oldu, hep yanımdaydı, çok profesyoneldi. Güvenim sonsuzdu.Yalnızca aldığım kilolara biraz kızıyordu. 63 kilo ile kaldığım hamileliğimi 84 kilo ile bitirmiştim. Bebeğim ultrason kontrolünün sonunda 3,500-3,800 arası gözüküyordu. Eşim 4,500 ben ise 3,600 doğmuş iri bebeklerdik. Kızım da haftasına göre birazcık ileride gibiydi. Sağlıklıydı en önemlisi de buydu. 32. haftada erken kasılma nedeniyle 2 güncük hastanede yatıp çıkmıştım. Tedbirdi bu, gelip geçmişti. Artık her şey hazırdı ve bekliyorduk. Çantam, kızımın odası. Zaten evdeydim bütün gün. Benim dünyaya gelişim bir sabah kanamasıyla olmuş. Az sancılı ve vakitsiz. Neredeyse 3 hafta evvel gelmişim. Bende kafamda öyle bir senaryo uydurup gidiyordum. Bir sabah uyanacağım ve kanama ile hastaneye gideceğiz. Kendimi dinliyordum. Sancı nasıl olacaktı, nereden başlayacaktı, nefes böyle alıp şöyle verecektim..Hikaye.....:))

27 Ekim sabahına zor uyandım. Gece cam açık uyumuşum. Dün gece de zor uyudum, nefes zor aldım. Burnum tıkalı, kemiklerim ağrıyor. Kesin üşüttüm, grip olacağım. Eve yardıma gelen abla işini halletti, çıktı gitti. Ocağa fasulye koydum kaynasın. Uyumuşum,pişmişler iyice. Birde yağmur başladı ki, yeni silinen camlar mahvoldu. Ama bugün kızım çok hareketsiz. Koca gün 2-3 tekme attı. Zaten yatıyorum o da mı dinleniyor ne? Eşim aradı saat 15,30 gibi, anlattım. Hiç tepki vermemesi gereken bu olaya ''hemen ara doktoru'' dedi.Hı hı dedim. Aramadım. Dayanamadım aradım. Gel bir bakalım dedi. Öfleye pöfleye çıktık evden. Eşim çantalarımızı da aldı. Ne gerek var kontrol olup gelecektik. Giyindim, süslendim, makyajımı yaptım, mutfağı toparladım çıktık. Ama nasıl bir yağmur, dura kalka zor gidiyoruz...

Nst de her şey normal ama bebek hareketsiz diye 'hadi yat sen burada bu akşam' dedi doktorum. Olurdu olmazdı yattık bile. Atv de Avrupa Yakası, oturduk izliyoruz. Sürekli nst ye bağlıyım. Doktorcum bebekten yana endişeli. Sürekli soruyor,hareketler nasıl ??? Az işte! Anneler arandı, o yağmurda geldiler, gittiler. Sıkıldım patlayacağım. Hadi eve gidelim, yok olmaz... Bu gece buradayız...

Sabaha karşı uyandım. 4. kattaki odamdan dışarıyı seyrediyorum. Vardiya otobüsleri işe gidiyor, şehrin göbeği yeni yeni aydınlanıyor. Girdim bir duş aldım. Tırnaklarımı kestim, törpüledim, oje sürdüm. Akşam ki ziyaretlerden kalan kuru pastaları yedim. Eşim hala uyuyor. İnternette dolaştım. Artık saat  07,30. Hemşireler nöbet değiştirdi. Eşim uyandı, saat 08,30. Doktorum daha ofisine uğramamış, çantasıyla montuyla yanımda. "Nasıl geçti?" diyor gecen. Zaten almış haberleri hemşireden. Akşam da gelmişti kontrole. Kızı kucağında. ''Sakın bu gece doğurma, yüzerek bile gelemem her yer göl olmuş'' demişti.Şükür sabahı yaptık diyor :))

Yanıma oturdu,elimi tuttu. ''Bak haftan güzel (39+4) bebek iyi. Eve git derim 1 saat sonrada gelebilirsin, 1 hafta sonrada. Bebek iri gibi. 4 kiloyu görürsem sezaryene alırım, bebeği riske atamam. İstersen vuralım suni sancı, yapalım doğumu. Nasıl ister misin?? Ben aşağıya ineyim, üstümü değişip geleyim siz verin kararı'' dedi ve gitti. Düşündük, konuştuk eşimle tamam dedik. Saat 08:45 te kararı bildirdik. ''1 nolu kahvaltıyı verin'' dedi hemşireye, tıbbi terimden oluşan birkaç cümle kurdu ve gitti. 1 nolu kahvaltı da 1 pötibör, bisküvi, açık şekersiz çay, 1 dilim beyaz peynir!!!!!  Allahım ben peynir yemem ki, açım açç... Yok diyor hemşire bu kadar!!!

Saat 09:15'te sol kolumdan sancı serumu bağlandı. Her şeyimi çıkarıp, yeşil önlüğü giydirdiler. Kolda serum, tamamen hasta moduna girdim bile. Anneler geldi. Heyecan dorukta. Bekliyorum sancı falan yok! Yemek yok, su yok! Açım diyorum dinleyen yok! Yağmur yine başladı, camdan süzülen damlaları yalamak istiyorum o denli susadım... Hasta bakıcı kolumda turluyoruz koridoru. Hadi diyorum kızcağıza, hızlı yürüsene. Yavaş olun diyor gülerek. Eee ama sancı yok hadi gelsin diyorum. Saat 12:00 yok ! Saat 13:00 yok! adet sancısı gibi birşeyler başladı sanki yavaş yavaş sinsi sinsi. 1-2 saate şiddetlendi. Artık yatağıma yatmak istiyorum, hızlandı çünkü. Bu arada telefon trafiği. Arayan, soran, haberi olan olmayan. Kızıyorum içimden. Yan  misafir odasına geçiyorlar, Tv açık gözüm takılıyor arada. Saat 15:30'da artık sancılar şiddetli. Aklıma ayağa kalkmak gelmiyor, gelemiyor. Doktorum her fırsatta yanımda. Alttan muayene ediyor açılma yok daha. Diyor ki seni biliyorum, tamam dediğin an o andır. O zaman vuracağım epiduralini. Biraz daha sık dişini. Saat artık 16:30'a geldi. Sancılar bildiğin kuru karın ağrısı. Hani bağırsaklarını bozarsın bir gece yarısı zor atarsın ya kendini tuvalete aynı sancı işte!!! Saat 17:00 tamam dedim eşime, vurulsun epidural. Kontrolde açılma 4 cm.e ulaşmış ama yeterli değil. Anestezi uzmanları geldi hazırlıklar tamam. Ellerimi eşim tutuyor, başımı da hemşirenin göğsüne yaslıyorum. 15-20 dk. sonra sancım azaldı, rahattım. Bu arada arkadaşlar geldi ziyarete .Biraz lafladık, biraz güldük. Solumda sürekli ebe hemşirem ve nst cihazım. Doktorum 18:00'den sonra hep yanımda, sağımda. Sancılar bitti derken bir baskı gelip gidiyor. Doktorum tarif ediyor, "hadi bak şimdi şöyle bir derin nefes alıp ıkın, ben üç deyince". Çünkü o da aynı zamanda nst cihazından benim hissedemediğim sancı şiddetini görebiliyor. 1-2-3 hadiiii... Ikınıyorummmm... Tamam rahatla... Evet benimde o ıkınma hissim gidiyor. Hadi diyor sanki kabız olmuşsun da  öyle ıkın...!!! Ama ben kabız olmam ki derken bir daha baskı....hadi ıkın....... Sağ elimi tutmuş bana güç veriyor. Canım doktorum. Daha 1 yıl önce aynı şeyleri o da yaşamış, yine yaşıyor. Hatta benden daha heyecanlı... Alttan kontrol ediyor, açılma tam değil. ''Hadi canım bi daha geliyor ıkınma haddiii......''

Bu arada gelen, giden, kapı açılıp kapanıyor.. Sinirlerim iyicene bozuldu. Kapıları kilitletti hemşireye. Annem solumda oturuyor. Bir ara  annem dışarı çıktı, meğersem ağlamış, sonradan anlattı. O ara dedim doktoruma ''nolur annemi de almayın yanımıza' 'o anda bile kırmak istemiyorum onu çünkü. Doktorum çıktı geldi ''tamam''  dedi. Artık kimseler yok rahatız. 2.kez gördüğüm ebe hemşire bana daha çok güç veriyor. Beni o halde kimsenin görmesini, o mahremiyetime kimsenin tanık olmasını istemiyorum.. Doktor bri geliyor, bir gidiyor... Strese girmiş anlıyorum onu, tanıyorum çünkü.. Saat 19:00 oldu bile. Eli alnında!! ''Bu işte bi terslik var bu kadar ıkınmaya senin bu bebeği fırlatman lazım, kilosu tahminden de fazla demek ki'' dedi!!! İlk kez bu kadar pişman oldum... Hani her şey normal olacaktı!!! Bu suni sancı da nereden çıktı!!! Eliyle kontrol edip artık suyumu patlatıyor, bebeğin kakasını  kontrol etmiş sonradan öğrendim...

''Kanala girdi bebek ama ilerlemiyor diyor, ya alnını dayadı, ya da omuzla gelmek istiyor galiba, ben her ihtimale karşı ameliyathaneyi hazırlatıyorum'' dedi. Neeeeee...ameliyathane mi?? Hayır diyorum. Bebeği daha fazla strese sokamayız, biraz daha, son 15 dakika diyor bana. Nst cihazının sesini kapattırdı. Kalp atışları biraz düştü bebeğimin ama sorun yok! Doktorum bir girip bir çıkıyor. Meğersem koridorda volta atıyormuş, sonradan arkadaşlardan öğrendim. Hadi canım son 15 dakika daha diye diye kaç 15 dakikalar geçti acaba. Tüm gücümle, sırılsıklam oldum, kaldırın ayağa beni daha rahat olurum diyorum. Hayır diyor epidural seni ayakta tutmaz ıkın diyor... Saat artık 19:45, biliyorum zamanım kalmadı, ama bu saate kadar dayandım ve ameliyathaneye inersem genel anestezi ile uyutulacağım mecburen. Epidurali bekleyecek vakit yok!  Allahım yardım et, hadi hadii... Ikınarak kaç saniye geçirdim bilmiyorum. Doğumhane 2 oda yanda. Hadi dedi doktorum, gidiyoruz. Koridoru boşalttırdı. Hasta bakıcı geldi 2 tane. Yatağımı hareket ettirip çıkarmaya başlarken doktorum ben giyiniyorum diyerek fırladı. Doğumhanede 2 hemşire bekliyordu zaten. Yatağımdan hasta bakıcılar kollarımdan tutup kaldırdı, o sırada serum kordonları takılınca ayakta kalamadım ve ıkınma gelince de hooop yere çömeliverdim. Kalktım ve koltuğa oturdum. Bir koşturmaca o küçücük doğumhanede. İlave bir doktor daha geldi, bir de bebek doktoru. Toplam benle birlikte 8 kişiyiz. 

Hani bazı kadınlar der ya ''o koltuğa oturmak istemiyorum,korkuyorum" falan.... İşte bir hayat doğuyor orada ve o can havli ile başka bir anlamı oluyor o koltuğun tiksindiriciliği kalmıyor o saatte ..

Doktorum ameliyat önlüğünü, bonesini giymiş, elinde bir iğne, kesi yapacağım sakın korkma diyor.korku ???? O saatte korku değil, acı değil hissedilen, boyut değişik çünkü. Kimse yardım edemiyor ama her şey güç veriyor. Aacı,heyecan,merak her şey var...
O kesi denilen epizyotomi o anda durup düşünülecek,acı verecek bir şey asla değil. Yeter ki bebeğim kurtulsun modundasın..

''Hadi bir ıkınma istiyorum güçlü..hadiii.......olmadı.... nefes kesme canım büyük bir ıkınma...........EVET EVET EVET İŞTE GELDİİİİ....OOVV BU TOSUNCUKKKK'' ......Doktorum artık bana bakmıyor.elinde 1-2 kez hoplattığı mavi-mor-kırmızımsı bir bebek.. Tertemiz her yeri... Kapkara saçları ıslak ıslak, çekik çizgi gibi gözleri.. ''İşte işte bak'' diyor doktorum. Kordonunu kesip hemen bebek doktorunun eline veriyor. Tüm doğumhane birbirini kutluyor, hemşireler elimi sıkıyor, bana gülüyor. Eşimi aldılar hemen içeri, ağlıyor, gülüyor, bir garip ses çıkarıyor, kamera hazır, videoya çekiyor, foto çekiyor. Nasıl nasıl diyebiliyorum sadece 1-2 nefes alıp başımı yaslıyorum koltuğa. Sağa çevirince başımı görüyorum saat 20:10... Özellikle koyarlarmış doğumhanelere saat.:))
Ne yani diyorum bu muydu, bu kadar mıydı doğum dedikleri. İçeri girip 2 kez ıkındım, ben daha yeni başlıyoruz sanmıştım oysa ki...!! O kadar saattir uğraşan biz değildik sanki... Neydi ki bu?? Acı??? Hiçççç?? Acı mı oldu ki ????  :))))

Ağlamak istedim ağlayamadım, gülmek istedim yapamadım. Allahım bu bebek benim mi? Nasıl? Hiç ultrasonda ki görüntülere benzemiyor!! Kulakları da kıvrılmış bebeğimin :))))))

Önlüğümün  göğüs kısmınını sol taraftan indirdi hemşire, yaslayıverdi kızımı göğsüme... Allahım o nasıl bir sıcaklık, yumuşacık, mis gibi... Gözlerini açtı yüzüme "sende kimsin" der gibi baktı baktı baktı....Unutamammmm....

Hadi son bir ıkınma istiyorum diyor doktor, son denilen plasentayı da hop diye çıkarıverdik. O  koskoca karın bir anda foss iniverdi. Kuş gibiyim... Hafifim... Doktorum hemen bebek kilosu istiyorum diye talimat verdi bebek hemşiresine. Annemle kayınvalidem ağlamaktan yüzleri şişmiş yanıma kadar gelip beni öptüler... Nasıl gülüyorum... ''İyiyim yahu bir şeyim yok nasıl ama bebek'' diyorum... Daha çok ağlıyorlar. Eşim gözyaşları içinde gülüp sarılıp öpüyor beni... "İyiyim iyiyim" diyorum. Cidden iyiyim, bebeğimi götürdüler, bende kalkıp  gidebilirim onunla yani o kadar... 2-3 arkadaşım da elimi tutacak kadar yanıma girip çıktılar. Halen anlatırlar ''nasılda gülüyordun'' diye. El salladım, odamı süsleyin  diye seslendim. Hasta bakıcı annemden gecelik ve iç çamaşırlarımı aldı, ''tacımı da al unutma lütfen''  dedim,gülüyor...

Bebek odasından telefon..Bebek 4,300 gr... Doğumhane ekibi doktorum da dahil alkış, ıslık, tebrik ettiler, kutladılar. O yıl o hastanede normal doğan en kilolu bebek... Kiloyu bu kadar da beklemiyorduk, doğumun zor olmasının nedeni buymuş. Ama oldu işte. İyi ki de oldu, demek ki olabiliyormuş...

Doğumhaneden kalabalık alkışlar, gözyaşları, gülücükler, dualar arasında çıktım. Odam süslenmiş, püslenmiş, hasta bakıcım da beni süslemişti. Tacım, saçlarım, geceliğim, çoraplarım :))) Hemen geldi yemeğim. Sıcacık bir çorba, komposto, yeşil salata ve bir et yemeği. Yiyemedim ki... İçim almadı, çorbayı azıcık kaşıkladım onca ısrara dayanamayıp. 

21:15 gibi getirdiler kızımı. Hemen sağ memeden sütünü emdi, hiç sorunsuz. Tüm hastane ziyaretimize gelmişti bile. Doktorcuğum ise resmen benle doğurduğu için bitkin, perişan, şaşkın, mutlu ve gururluydu. Konuştuk, sarıldık, dinlenmek üzere artık evine gitti. Saat 23:30 gibi tuvaletimi yapmak üzere kaldırıldım. Hiç sorunsuz, bırakın tutmayın diye diye gittim eşimin kolunda.Yaptım ve geldim :))

Saat 05:00 e kadar ağrı kesici serumu takılıydı. Kızımı bebek odasına kendi tercihimizle vermedik. Hemşiremiz altını kontrol edip geri getiriyordu. Mis gibi uyuyordu kızım. Annemle ikimiz şaşkınlıktan, mutluluktan, heyecandan 1 gram bile uyuyamadık. Eşim yan misafir odasında horul horul uyuyordu ama :))

Ertesi gün kalktım,bir güzel banyomu yaptım,giyindim süslendim gelen misafirleri karşıladım,oturduk sohbet ettik.Hastane servisi yarıya düşmüştü 29 ekimdi ve yarım gün çalışmıştı herkes.Tekrar ziyaretimize gelip bizi unutmayın getirin sevelim bebeği diye tembihleyip gittiler.

Bizde akşam çıkışımızı yapıp, evimize vardık..

İyisi, kötüsü ile en baştan en sona tekrar yaşamak isteyeceğim hayat anımdır bu yazım. Yazarken tekrar yaşadım, hatırladım, ağladım ve güldüm. Allah isteyen herkese bu hisleri, an ve anıları yaşatsın. Dünyalar güzeli, sevgi dolu, sağlıklı bir kızım var. Artık 2,5 yaşında. Doğduğu günden itibaren hatıralarımı yazdım ona. Defterin son 4-5 sayfasında da buna benzer bir kompozisyon var. Asla unutmam ama atlamadan hatırlamak için kızıma bu anları yazdım.

İsteyen herkese benimkinden çok daha keyifli, sorunsuz ve sonu mutlu sonla bitecek bir doğum ve bunun hikayesini dilerim...