26 Aralık 2013 Perşembe

Hey hey heeeeyyy sonunda buradayım.  2 ay oldu yazamıyorum. Neden mi? Öncelikle minik prensesimiz Mira aramıza katıldı.  Onu karşılamak için Antalya'daydık. 1 Kasım da geldi kızımız:) sefa geldi hoşgeldi. Sonra Antalya dönüşü Cancan'ım eve alışmaya çalıştı 1 hafta:) o sırada Cücü Ales' e girecekti bu sefer İzmir'e gittik. Dönüşte tam yazmaya fırsat yaratıyordum ki Cancan bilgisayarıma bir yapıştırdı. O gün bugün bilgisaysr kaput :(

Sonracığıma ayrılık endişesi dönemini atlattik, dört tane diş çikarttı Cancan,  ilk kez hasta oldu ve ilk kez ateşlendi. Haaa birde oyun grubuna başladık.

Anlayacağınız dolu dolu iki ay geçirdik.  Artik yeniden buradayım beni ve oğluşumu özleyenlere selam olsun. Bizde sizinle çene çalmayı özledik :)



İSTE KIZIMIZ MİRA:)

















                                                                 VE OĞLUŞUM

29 Ekim 2013 Salı

Deliksiz Gece Uykusu Hayal Degil :)


Uyku Danışmanı Pınar Sibirsky ile yaptığım röportajın ikinci bölümü efemmm. Buyrun okuyalım belki de sizin merak ettikleriniz burada...
  • Türk toplumu olarak bebeklerimizi sallayarak uyutmaya programlanmışız. Ben oğlumu her kucağıma aldığımda titreşimi açılmış cep telefonu gibi sallanıyordum. Sallayarak uyutmanın bebek için ne gibi zararları olur? 

Çok doğru, biz durarak tutamıyoruz bebekler, neden bilmiyorum :) sallayarak veya emzirerek uyutmak, hepsi aslında aynı sonuca gidiyor, bebeğimizi uyumak için bizden destek almaya alıştırıyor, onları bu en temel ihtiyaç konusunda kendimize bağımlı kılıyoruz. Tabii ki bunu farkında olmadan, hatta çoğu zaman hiç istemeyerek yapıyoruz ama niyet sonucu değiştirmiyor ki... Sallanarak veya emerek uyumayı öğrenmiş bir bebek, gece boyunca her uyandığında da aynı şeyi isteyecektir muhtemelen, çünkü başka türlü bir uyuma yöntemi bilmiyordur, sorun da burada zaten. Sallayarak uyuduklarında bütün gece uyanmadan devam etseler çok da önemli bir sorun olmazdı ortada.
  • Uyku danışmanlığı alacak, bebeğine uyku eğitimi verecek bir aileye ne gibi önerileriniz olur? 
Uyku eğitimi kolay bir süreç değildir. Çok sabır ister, bazen olmayacakmış gibi hissettiğiniz anlarda vazgeçmeyecek gücü bulmanız gerekir. Burada eşlerin birbirine destek olması çok önemli. Anne veya babadan biri bu konuda hem fikir değilse ben kesinlikle çalışma başlatmıyorum örneğin, başarı imkansız hale geliyor, çocuk arada kalıyor. Kararlılık-tutarlılık-sabır uyku eğitiminde başarıyı sağlayan en önemli faktörler diye düşünüyorum.
  • Uyumayı öğretirken bebekler ağlıyorlar, bunun bebeğe bir zararı var mı?  Psikolojisi etkilenir mi? Ağlatmanın sınırı nedir? 
Ben uyku eğitiminde bebeğin yaşı kaç olursa olsun Onu odada yalnız bırakmayı gerektiren yöntemleri tercih etmiyorum. Bu nedenle ağlamasının yalnızca bir bağımlılıktan kurtulma çabası olduğunu, kesinlikle terk edilmişlik nedeniyle ağlamadığını biliyoruz. Ağlama bebeklerin dili, ağlamayan bebek sağlıklı değildir derdi bizim doktorumuz. Bana göre bu ağlamanın nedeni önemlidir, bir derdi bir sıkıntısı olmadığından eminsem, yanındaysam ve ona destek oluyorsam, uyku eğitimindeki ağlamaya dayanabilirim. Gündüz uykuları için en fazla 1 saat bekliyoruz, uyumuyorsa alıyoruz yataktan. Akşam uyuyana kadar yanındayız ama 1 saat sürekli bir ağlama olmaz genelde, ara ara dener bebek ane-babayı, tabii davranışlar yaşa göre de çok değişiyor.

  • Bebeğe uyku eğitimi verilirken nasıl yatırılmalı? (yüzü koyun, sırt üstü vs..) 
İlk 4 ay bebeklerin kundaklanarak (kollardan sıkı bacaklardan geniş yarım kundak) yan yatış yastıklarıyla hafif yan yatırılmasını öneriyorum. 4-5. Aylar arasında bebek kundaktan çıkıp yüzüstü dönme çalışmalarına başlar, bu dönemde de yüzüstü yatırdığımızda çok daha rahat uyuyor bebekler. Ancak yüzüstü yatırma konusunda mutlaka önce doktorlarından onay almalarını öneriyorum.

  • Yürümeyi, ayağa kalkmayı öğrenmiş bir bebeğe uyku eğitimi verirken yatması nasıl sağlanır? Ya da sağlanabilir mi?
Ben uyku eğitiminde anne babanın müdahalesinin minimumda olmasından yanayım. Yani orada olacağız ama işi bebeğimiz kendisi yapacak. Ayağa kalktıysa, ne zaman isterse o zaman yatacak, belki bu bir saat sürecek ama kendisi yapacak. Biz yatırırsak inanın bunu öyle güzel bir oyuna dönüştürür ki, gece boyunca kendinizi ayağa kalkmış bebeğinizi yatırırken bulabilirsiniz :)
  • Gece sık uyanan bebeğin daha uzun uyumasını nasıl sağlayabiliriz? 
Ona kendi kendine uyumayı öğretirsek, gece ihtiyaç dışındaki uyanmalarında da yine kendi kendine uykuya dönebilecektir. Zaten uyku eğitimi ile bebeğinizin gece hiç uyanmamasını sağlamayı hedeflemeyiz aslında, uyansa bile kendi kendine uykuya dönmeyi öğretiriz onlara, tıpkı biz yetişkinlerin yapabildiği gibi…

  • Diş çıkarma, hastalık, tatil, taşınma gibi sebeplerle bozulan uyku düzeni nasıl düzeltilir. Önceki çabaların hepsi boşa mı gitmiştir? 
Uyku düzeni maalesef bozulmaya çok müsaittir. Bu yüzden öncelikle mümkün olduğunca bozmamaya çalışmak lazım :) Ama bozuldu, yapacak bir şey yok diyelim, hemen vakit kaybetmeden eski düzene dönmelisiniz. Tabi ki bu çok kolay olmayacaktır ama siz bu düzeni bir kez zaten oluşturduysanız, bunu yine yapabilirsiniz. Her şey bizlerin elinde, gerçekten isteyip de başaramayacağımız hiç bir şey yok çocuklarımız için. Oturup dert yanmak çözüm getirmez, harekete geçip çalışmak gerek sorunu çözmek için.

  • Bebeğin yeri, düzeni değişmediği halde neden uyku problemleri yaşamaya başlar? 
Çünkü bebekler çok hızlı büyür, değişir. Bir değişiklik olması için ortamın düzenin değişmesine gerek yok ki, bebek kendisi o kadar hızla değişen bir canlı ki, 3 hafta önce ona uyan uyku saatleri 3 hafta sonra artık uymuyor olabilir. Onlara ayak uydurabilmek için sürekli gözlem yapmalı, uyku konusundaki yeni ihtiyaçlarına ayak uydurmaya çalışmalıyız.


Bu güzel bilgileri bizlerle paylaştığı için Pınar Hanım'a çok çok çok teşekkür ederim.

28 Ekim 2013 Pazartesi

Uykuya Takık Olunca

Uykuya takık olunca röportaj konumuzda uyku tabiki :)Uyku konusunda merak ettiklerimi/mizi ben sordum Kundak'ın kurucusu 0-4 yaş Uyku Danışmanı Pınar Sibirsky yanıtladı. Umarım uykusuz annelere bir umut olur.Buyrun efendim röportajımız...
  • Biraz kendinizden bahseder misiz? Pınar Sibirsky kimdir?
1981 doğumluyum, İzmir’liyim. Ege Üniversitesi İktisat fakültesinden mezun olduktan sonra İstanbul’a gelerek Özel Refresh Polikliniği’nde koordinatör olarak çalışmaya başladım. Bu sırada eşim Stefan ile tanıştım, 2007 yılında evlendik, aynı yıl köpeğimiz Chico ve 2011’de de kızımız Maya ailemize katıldı. 

  • Bize Kundak'tan bahseder misiniz? Kimlere danışmanlık veriyorsunuz? 


Kızımın doğumundan sonra uykunun bebekler için önemini ve destek almak anlamında Türkiye’de çok büyük eksikler olduğunu fark ettim. Bu konuda eğitim alıp uzmanlaşmaya karar verdim. Eğitimimi tamamladıktan sonra 2011 yılının sonunda Kundak’ı kurdum. Şuanda hem ailelere bireysel danışmanlıklar veriyorum, hem de şirketlerde ve farklı birçok mekanda uyku eğitim seminerleri veriyorum. Elimden geldiğince bu konudaki  bilinici arttırmaya çalışıyorum çünkü uyku sorunlarının birçoğunun aslında çözülebilir olduğunu bilerek bebeklerin ve ailelerin hala bu kadar uykusuz kalması gerçekten çok üzüyor beni.

  • Bebekler uyku eğitimine neden ihtiyaç duyarlar?
Bebeklerin zihni her konuda bembeyaz bir sayfa, biz ebeveynler dolduruyoruz bu sayfaları. Onlara her konuda doğru alışkanlıklar edindirmeye çalışıyoruz. Bağımlı değil, kendi kendine temel ihtiyaçlarını giderebilen bireyler olmalarını hedefliyoruz. Uyku da hayatın en temel ihtiyaçlarından biri. Neden bu kadar önemli bir ihtiyaçta bizlere bağımlı olsunlar, neden uykuları geldiğinde uyumayı öğrenip, gece uyandıklarında da kimseye muhtaç olmadan uykuya dönemesinler? İşte bu nedenle bebeklerin uyku eğitimine ihtiyaçları olduğunu düşünüyorum.
  •  Sağlıklı bir uyku için ortam nasıl olmalı? 

Oda sıcaklığı 20-22 derece arasında olmalı. Aşırı uyarıcı olmayan, soft renkte duvarlar uykuyu olumlu etkiler. En az 2 yaşına kadar çocukların yatağında yastık ve yorgan kullanılmamasını, bunun yerine uyku tulumu tercih edilmesini öneriyorum. Her tarafı kumaş korumalarla kaplı yataklar yerine bir tarafı açık (kumaş korumalıksız), hava alabilen ve bebeğinizin yattığı yerden oda kapısını görebileceği yataklar öneriyorum.

  • Bebeğin odasını ne zaman ayırmalıyız? 

3 aylıkken ayırmak idealdir. Veya doğduğu andan itibaren O kendi odasında, siz 3 ay boyunca onun yanında da yatabilirsiniz, koşullar nasıl el veriyorsa…

  • Bir bebek kaç aylık olduktan sonra deliksiz gece uykusu uyur? 

 4 aydan sonra birçok bebek gece bir tane beslenme (ben uyku öğünü tercih ediyorum) ile 10-12 saat arasında kesintisiz uyuyabilir. Gece 23 gibi yaptığımız bu uyku öğününü de genelde 9. Ayda kaldırırız ve hiç beslenmesiz 10-12 saatlik gece uykularını elde ederiz.

  • Bebeklerde gece beslenmesi nasıl kesilir? 

Doktorunuz da artık bebeğinizin gece beslenmesine ihtiyacı olmadığını düşünüyorsa, beslenme için uyandığında bebeğinizin yanına giderek O’nu beslemeden uykuya döndürmeniz gerekir, tabii ki başka hatalı alışkanlıklar kazandırmadan,mümkünse yatağında uykuya dalmasını sağlayarak. Birkaç gece bu uyanmalarda beslenmeden uykuya dönen bebek, çok büyük ihtimalle arık o saatte uyanmayacaktır.
  • Uyku eğitimi için en uygun zaman ne zamandır?

Eğer bir bebek doğduğundan itibaren yatakta uyumaya alıştırılırsa ileride çok rahat bir uyku düzeni olabilir. Bu nedenle ilk 2 ay doğru alışkanlıklar kazandırmak için çok kıymetli. Bu dönemi kaçırdıysak, 5.-6. Aylardan sonra uyku eğitimine başlamak daha doğru olur. En zor dönem ise, bebek yatağından çocuk yatağına geçildiği dönemdir. Serbest yatan bir miniği yatakta tutmaya çalışmak bazen gerçekten zor olabiliyor.

  • Uyku arkadaşı nedir? Bebek uyku arkadaşına ne zaman ve nasıl alıştırılır? 
Uyku arkadaşı bebeğinizin sarılıp uyuyabileceği bir nesnedir. Bu minik yumuşak bir oyuncak da olabilir, annesinin bir t-shirtu de… bebeğin kendisini yatakta yalnız hissetmemesini, gerekirse sarılıp koklamasını,  rahatlamasını sağlar ve bebek onu istediği zaman alıp bırakabileceği için de emzikten farklı olarak elinden düştüğünde gece uyanmalarına neden olmaz. 4. Aydan sonra kundağın çıkmasıyla uyku arkadaşını edindirebilirsiniz.

Röportaj henüz bitmedi...

İkinci bölüm için tık tık...

24 Ekim 2013 Perşembe

Sen neye takıksın?

Bütün annelerin bebekleri büyürken takık olduğu bir konu vardır. Kimisi beslenmesine takar, kimisi hijyene ben uykuya taktım. Dakikaları saydım Can uyurken. İtiraf ediyorum hala da sayıyorum. Uykuya takmamdaki en büyük sebep doğmadan önce bu konuyu hiç araştırmamış olmam. Bir anda kucağımdaki bebeğin uyumasının yemesinden ve temizlikten daha zor olduğu fark ettim. Ettim ettim de ne oldu ne olacak ben bebeği uyumadıkça sinirlenen obsessif bir hal aldım. Bu arada Can da her türlü uyku problemini yaşadı. Sallanarak uyuma, kısa gündüz uykuları, gece 2 - 3 kere uyanma, pusette uyuma, memede uyuma... vs birinden kurtardıkça diğerine geçti. Son olarak 8 ay boyunca kendi yatağımda sayılı uyuttuğum Cancan bizimle uyumak istiyor. Gece her ne kadar uykusuna kendi yatağında başlasa da sabah bizimle uyanıyor. Bu gece nasıl oldu bilmiyorum ama oldu yine gaza geldim. Cancan'ı kendi kendine uyuması için ikna ettim. Umarım bu gaz bizi bu sefer sonuca ulaştırır çünkü Cancan, Cücü ve ben aynı yatağa sığmıyoruz.Gece uyanan bebi ağzımızı burnumuzu mıncıklıyor ee tabi uykular bize haram oluyor.

Eeee sen neye takıksın? Hiç düşündün mü?

Not: Takipçiler size bir haberim var 0-4 yaş Uyku Danışmanı Pınar Sibirsky ile bir röportaj yaptım Çok yakında blogda yerini alacak :)

3 Ekim 2013 Perşembe

Bebek kıyafetlerine dikkat

Çocuğun yediği helal giydiği haram demişler. Çok hızlı büyüyorlar, bir giydiğini bir daha giyemiyor diye. Ama bir sefer bile giyiyor olsa bebeklerimize en güzel en kaliteli şeyleri almaya özen gösteriyoruz. Bu sebeple de mutlaka markalı ürünleri tercih ediyoruz. Bebeklere giysi seçerken dikkat ettiğimiz bir sürü nokta var. Pamuklu kumaş olsun, rahat olsun, düğme gibi aksesuarları iyice sabitlenmiş olsun..vs vs. Salı başıma öyle bir şey geldi ki yeni bir şeye daha dikkat etmeye başladım.

Can doğduğu zaman çok güzel birtakım hediye gelmişti. Pantalon, sweetshirt, salopet ve yelek. Hepsi İdil bebeden ve çok güzellerdi. Bayıldım. Giydirmek için son baharın gelmesini bekliyordum. Kısmet 8. ay kontrolümüzeymiş. Salı sabah güzelce giyindik doktora gittik. Doktordan çıkarken Cücü'nün dikkatini çekti canın elinde bir şey var ağzında kemiriyor. O ne dedi? Bir de baktım ki  yeleğin üzerinde ütüyle yapışan aplikelerden vardı. O çıkmış bizimkide almış eline bir güzel kemiriyor. Cücünün dikkati sayesinde hemen fark ettik. Fark etmeseydik kuzu oğlum onu yutabilirdi. Yutarken o boğazına yapışabilir, boğulabilirdi.

İdil Bebe adını duyurmuş bir firmanın ürünlerinde bile başımıza böyle bir şey geliyorsa kimbilir markasız ürünlerde neler olur. Siz siz olun bebeğinize aldığınız her seyi kontrol edin. Özellikle de üzerindeki aksesurların sabitliğini, fermuar uçlarının, düğmelerin sağlamlığını.

2 Ekim 2013 Çarşamba

Günler geçiyor... 8 aylık oldu Paşa

Bir gün gecikme ile bilgisayarın başındayım. Malum dün ayın biriydi ve Can 8. ayını doldurdu. Rutin kontrol için doktorumuzun muayenehanesindeydik sabah. Öyle bir sabaha uyandık ki inanamadık. Gece yatarken hala yazdı uyandığımızda ise sonbahar. Rüzgar esiyor, şakır şakır yağmur yağıyordu. Güneş kaçmış gitmiş :( Oysaki daha bir gün önce denize girmiştik.  Efendim uzun lafın kısası 8. ay kontrolümüz gayet güzel geçti. Bol bol maaşallah aldık doktor teyzemizden. Boyumuz 72 cm olmuş, Ben yemiyor diye şikayet ediyordum ama oğluşum 410 gr almış. 8. ay için 300 gr alması yeterliymiş zaten, Cancan 9345gr olmuş. Persentil olarak da boyumuz %83 kilomuz ise %72 de. 8 ayda oğlum 21 cm uzamış 6035gr almış.  Eveeet gelelim bu ayın soru cevap bölümüne.

1) Calpol
Doktorumuza Calpol hakkında son çıkan haberleri sordum. Aslında olayın paracetamol olduğunu nedense haberde sadece Calpolun adının geçtiğini söyledi. Hımmm bir de şunu ekledi bu konuyla ilgili herhangi bir makale de yokmuş.
2) Kızamık ve Meningokok (menectra)aşısı
Kızamık aşısı 12. aydan 9.aya alınmış yanı önümüzdeki ay olunacak. Meningokok aşısı ise yine 9. ayda yapılıyor ancak Sağlık Bakanlığı listesinde henüz yok. Doktorumuz önerdiği için biz önümüzdeki ay yaptıracağız. Bu arada merak edenler için fiyatı 155TL imiş.

3)Grip aşısı
Geçen ay Cancan'a grip aşısı yaptıralım mı diye sormuştuk. Evde okula giden abi, abla olmadığı için gerek yok demişti doktorumuz. Bu ay biz yaptıralım mı diye sorduk. Yaptırmamız gerekiyormuş.

4) Ayakkabı seçimi
Cancan gerçek anlamda yürüyene kadar ilk adım ayakkabısı almayacağız. Şimdilik tabanı hafif patik tarzı ayakkabılar kullanabilirmişiz.

5) Yasaklı gıdalar
Bir yaşına kadar bal, inek sütü, yumurta beyazı, tuz, şeker, kesinlikle yasak. Özellikle içeriğinde tuz bulunduran işlenmiş gıdalara dikkat örn zeytin ezmesi, salça gibi. Bunların dışında kalan allerji riski yüksek, gaz yapan gıdaları deneyerek verebilirmişiz. Ben nar ve mandalin denedim çok sevdi. Nohut ve kuru fasülye içinde biraz daha beklememizi söyledi doktorumuz.

6) Sürekli kulağını kaşıyor
Dişlerden dolayı oluyormuş. Gece uykuya dalarken ki ağlamalarımız da bu yüzdenmiş.Off ya şu 3. ve 4. dişimizde çıksın artık

İşte böyle bir ayı daha geride bıraktık. 7. ay fotoğraflarımızı en kısa zamanda paylaşacağım.

19 Eylül 2013 Perşembe

Ek gıdaya geçmek ya da geçememek

Cancan 1 Ağustos'ta 6 aylık oldu ve o günden beri ek gıda yiyor. Sadece emdiği dönemlerde gördüğü her kaşığa ağzını açan oğlum ilaç şurup her şeyi içiyordu. Çok iştahlı olacak, ohh oohh maaşallah, rahat edeceğiz diyordum. Ama hiç de öyle olmadı. İlk başlarda her şey olmasa bile bir çok şey güzeldi. Meyve öğünlerine bayılıyordu Cancan, sonra hayatımıza yoğurt girdi onu da çok sevdi. Bir türlü karar veremiyordum. En çok yoğurt mu yoksa meyve mi seviyor diye. Konu sebze çorbası ve muhallebiye gelince onlardan da hangisini  daha az seviyor ona da karar veremiyordum. Son durum ise daha da beter artık hiç birini istemiyor. Daha kaşığı görünce bağırmaya başlıyor. Son bir haftadır böyleyiz, ben mutfağa giriyorum özeniyorum bözeniyorum çorbalar, muhallebiler, meyveler hazırlıyorum ama Cancan Bey yemiyor. Hayır oldum olası sinir olurum yemeğim beğenilmez de yenilmezse. Öyle olunca mutfağa girmek gelmiyor içimden. Ama hala inatla mutfağa girip pişiriyorum. Binbir maymunluk yapıp yedirmeye çalışıyorum. Tek başıma 28 kişilik animasyon ekibine bedelim maaşallah :)  Bir günlük menümüz şöyle;

08:30 - 09:30 arası Kahvaltı: Yumurta sarısı, tuzu alınmış peynir, devam sütü, ekmek, bazen ev yapımı reçel :) Öyle hepsini birbirine karıştırınca yemiyor beyefendi. Ayrı ayrı vereceksin arada da biberonla devam sütü.

11:00 - 12:00 arası Meyve: Artık allah ne verdiyse evde ne meyve varsa veriyorum. Cam rendeden geçiriyorum ama süzmüyorum pütürleriyle birlikte veriyorum. Hatta armut, elma, erik, muz  filan veriyorsam bir parça da eline bütün olarak veriyorum bu şekilde daha çok seviyor. Bu arada demir damlasını da meyve ile veriyorum. Bu şekilde emilimi artıyormuş.

13:00 - 14:00 arası Sebze çorbası: Kıymalı ya da tavuklu olarak hazırlıyorum çorbasını içine de bazen birazcık zeytinyağı bazen de tereyağı koyuyorum.

16:00 - 17:00 Yoğurt + Mevye

19:30 Muhallebi yada Kaşık maması: Pirinç unu ve devam sütüyle muhallebi hazırlıyorum. Kuru meyve ve pekmezle tatlandırmayı da denedim ama nafile. Kaşık maması sırayla deniyorum Aptamil ve Hipp'inkileri.

Bu öğünlerin hepsini yiyormu hayır yemiyor. Bazen 1 kaşık bile almıyor o yemedikçe ben daha çok yiyorum. Ama sakin olmaya çalışıyorum ve bildiğim doğrulardan vazgeçmemeye çalışıyorum. Neymiş o doğrular deseniz. Şöyle efemmmm :)


  • 2 N 1 N kuralı: Ne ve Nerede yeneceğine anne ne kadar yeneceğine bebek karar verir
  • Bebeğe zorla yedirilmeye çalışılmaz çünkü bu belki günü kurtarır ama gelecekte yeme problemli bir çocuk yaratır.
  • Yemiyor diye biberona doldurup vermiyorum. Tamam yalan yok bazen veriyorum :) Özellikle de muhallebiyi gece acıkmasın diye. Ama unutmamak lazım ki aslında bir yandan da bebeği kaşıkla yemeğe alıştırıyoruz.
  • Ve bebeğin asıl gıdasının anne sütü olduğunu unutmuyorum. Her ögünden sonra emziriyorum. Adı üstünde ek gıda EKTİR.
Bütün bunları bilince ne oluyor, içimiz rahat ediyor mu? Yok etmiyor yemedi diye yine sıkılıyoruz yine üzülüyoruz. Yarın yeni bir gün yeni meyveler, yeni çorbalar hazırlayacağız. 
Tüm bebeklerin iştahı, uykusu bol, anneler mutlu olsun :)


2 Eylül 2013 Pazartesi

6. Ay Nasıl Geçti?



Bayram tatilinde gezdik tozduk






Cancan öyle yoruldu ki her fırsatta uyudu. Deniz, kum, güneş= UYKU



Kaşta deniz muhteşemdi :)

















Annemin yemeklerindense mama sandalyesi daha lezzetli :)


















Butlara bak butlara hangisini ısırsam acaba :) Cancan uyuyor Aren nöbet tutuyor.








31 Ağustos 2013 Cumartesi

Cancan 7 aylık

Cancan 7 aylık oldu bile. Eylül ayının 1'i pazara gelince cumartesiden doktorumuzun yolunu tuttuk. Doktor sonrasıda oğlumla gezmeye gittik. Miniğimin yavaş yavaş kendi boyuna göre arkadaşları oluyor. Aren'le birlikteydi bütün gün Cancan. Tam olarak beraber oynadılar diyemem ama birbirlerinin oyuncaklarını çok beğendiler. Karşılıklı oturup gülüştüler, Can Aren'in gözünü çıkartmaya çalıştı ve bir anlaşma yapıp nöbetleşe uyudular. Amannn anneler rahat oturup sohbet etmesin :) Yok yok kuzuların hakkını yememek lazım her ne kadar nöbetleşe uyusalar da  sorun çıkartmadılar.

Sabahki doktor randevumuz gayet güzel geçti. Cancan 71 cm 8930gr olmuş. Persentile göre kilosu %74'te, boyu %91'de. Oral Palio (Çocuk Felci) aşımızı olduk. Sibel Hanım bu kez sorularımız bittiğinde inanamadı :) Bu kadar mı dedi? Ve güldü tabi bizde...  Bu ayın soruları şöyle;

1)Ek gıdaya başlayalı 1 ay oldu. Bazen çok güzel bazen hiç yemiyor, ne yapmalıyız?
Bebeği zorlamamak lazımmış. Bu uzun bir süreç bazen 1-2 kaşık yiyecek bazen hepsini. Cancan yanında yoğurt olunca her şeyi daha güzel yiyor özellikle sebze çorbasını. Kimi bebekler süt renginden dolayı beyaz gıdaları daha çabuk kabul edermiş. Gerekirse çorbalar yoğurtla karıştırılarak bile verilebilirmiş.

2) Kuru kayısı, kuru incir verilebilir mi?
Eğer bebek çok sulu kaka yapmıyorsa verilebilirmiş. Ben muhallebiyi tatlandırmak için kullanacağım. Malum şeker kullanmıyoruz.

3)Badem, fındık, ceviz verebilir miyiz?
Sadece ceviz verebiliyoruz.  Onu da iyice dövülmüş yada öğütülmüş olarak.

4) Peynir ne tercih etmeliyiz? Labne? Lor?
Tam yağlı beyaz peynir :) siz evde ne yiyorsanız o. Ama bir gece önceden yiyeceği kadarı suda bekletilecek.

5)Emzik?
Cancan uyku eğitimine başladığı ilk gün emziksiz uyuyakalınca bir daha emzik vermemiştim ama her şeyi emmeye çalıyor. Dün gece boynuma sarılıp yanağıma yapıştı. Oooo güzel oğlum annesini öpüyor dedik ama sonuç sabaha yanağımda bir morluk vardı. :) Acaba yeniden emzik vermeli mi diye sordum. 12. ayda zaten bırakacağız madem bıraktı yeniden alışmasın dedi doktorumuz.

6)Kasığındaki ben?
Cancan'ın kasığında bir ben var. Aynısından Mak'tada var.Sanki biraz büyüyor gibi geldi ama sorun yokmuş. Takibe devam.

7)Aniden bağırmaya başlama ve uyurken bağırma?
Sesini tanımaya başlamış oğluş ondan bağırıp duruyormuş :) Bazen çok garip seslerde çıkartıyor. Gece uyurken ağlaması da rüya görmekten olabilirmiş. Bu arada  televizyon izlemiyor değil mi diye sordu. O da etkilermiş uykuları.

8)Alerji?
Perşembe günü Cancan çok hapşurdu (bu kelimenin böyle yazıldığına emin değilim :)) burnu da aktı biraz. O gün Sibel Hanım'la telefonda görüşüp allerji ilacına başladık. 5 damla zyrtec yatmadan önce verilecek. Gittiğimizde de allerji testi yaptırmalı mıyız diye sorduk. Allerji testlerinin bu kadar küçükken yanıltıcı sonuçlar verebildiğini söyledi. Zaten çok ağır bir allerjik reaksiyonda gelişmedi.Sonra hafif bir fırça yedik. Evde fazla hijyen olabileceğini söyledi. Yerleri sürekli çamaşır suyuyla silmek yok. Tabi ki temizlik yapılacak eve ayakkabı ile girilmeyecek ama evin içinde  yere düşen oyuncak tekrar verilebilecek. Sigara içilmediğine göre zırt pırt el yıkamaya da gerek yok.

9) Grip aşısı?
Sonbahar gelirken hepimizin aklında bu soru var. Acaba grip aşısı yaptırmalı mıyız? Biz doktorumuzla yaptırmama kararı aldık. Eğer evde okul çağında bir çocuk daha var ise yapılmasını öneriyor doktorumuz. Ama biz geçen sene hiç grip olmadığımız ve kendimizi koruyabileceğimizi söylediğimiz için yapılmasına gerek görmedi Sibel Hanım.

Bu ay gülümseten sorularımız yok. Gerçekten Cancan da biz de büyüyoruz galiba.

28 Ağustos 2013 Çarşamba

#çocukistismarınahayır

Mutlaka tüm ebebevynlerin katılması gereken bir seminer olduğunu düşündüğüm için sizlerle paylaşmak istedim. Hiç bir zaman benim başıma gelmez demeyin. Benim gibi İstanbul dışında olanlar da düşünülerek online katılım imkanı sunulmuş. Ben online katılmak için mailimi hemen atıyorum.



Alttaki yazı http://blog.fikirdenk.com alınmıştır.

#çocukistismarınahayır


Tüm dünyanın ve Türkiye’nin çok önemli sorunlarından biri ;  ”çocuk istismarı ve çocuklara karşı cinsel taciz“ .
Türkiye’de son on yılda rapor edilen çocuk istismarı sayısı 250 binin üstünde. Ve yetmiyormuş gibi,dünya suç sıralamasında da ülkemiz 3. Sırada.  En son verilere göre ; sadece 2012 yılında Türkiye genelinde çocuklara karşı cinsel istismar için rapor edilen vak’a sayısı yaklaşık 19.000 .5–10 yaş arası çocukların yüzde 55′i , 10-15 yaş arası çocukların yüzde 40 ‘ı aile içi istismara maruz kalıyor. Toplum baskısı, aile tepkisi gibi kavramlar yüzünden kayıt dışı olan gerçek sayının ne olduğu ise hiç bilinmiyor.
Ayrıca böyle bir suça, küçücük bedenlerin tüm yaşamını etkileyecek böyle ağır bir travmaya biçilen ceza oranları kamu vicdanını tatmin etmiyor. Böyle bir haksızlığın çocuklarımız üzerindeki etkisini hiç bir yasal / toplumsal kınama gidermiyor.
Uzmanlar ; “Çocuğunuzun istismara uğradığını anlayabilmek için, davranışlarına dikkat etmelisiniz. Aslında her çocuk yaşadıklarının sinyallerini farklı şekillerde verir. Uyku, altını ıslatma, yabancılaşma, korku, agresif ve tanımlanamaz ani değişimler, ürkmeler ve daha pek çok şekilde…” diyor. Anne babanın dikkati, bilinçlenmesi çocuklarımız için bir kere daha önem kazanıyor. Ülkemizde ve dünyada ciddi bir toplumsal sorun olan çocuk istismarında;  koruyucu ve önleyici çabaları en az yasal uygulamalar kadar önemli buluyor, başlangıç noktası olarak aile bilinçlenmesini seçiyoruz.

  • Cinselliği çocuklarımıza kaç yaşında ve nasıl anlatmaya başlıyoruz?
  • Sahip olduğumuz bilgiler ve donanımdan emin miyiz?
  • Cinsel istismar nedir ve nasıl farkederiz?
  • Farkedildiğinde neler yapılmalı?
  • Toplumda karşılaştığımız örnekler nasıl sonuçlanıyor?
  • Kanunlar ne diyor? Hukuki süreç nasıl işliyor?

İşte tüm bu soruların cevabı ve önce aile sonra toplum sağlığımızın devamı için bir araya geliyor ve sizi  8 Eylül 2013 Pazar günü Fikirdenk.com organizasyonuyla ücretsiz bir bilinçlendirme seminerine davet ediyoruz. İçinde yaşadığımız topluma ve gelecek nesillerin sağlıklı  yetişmesine bir katkımız olsun diye düzenlediğimiz bu semineri ; tamamen gönüllü bir uzman ekiple gerçekleştirmeyi planlıyoruz.
Anne babalara ve çocuklara özel ilk alışveriş kulübü olan unnadó′nun sponsorluğunda düzenlenen bu seminere katılım ücretsiz olacak ve  kısıtlı kontenjan için kayıt yapılacaktır.
Uzman Psikolog Pınar Mermer , Avukat Seray Uysal ve Avukat Ebru Arayan bilmek istediğimiz her konuda bizi aydınlatmak için seminerde konuşmacı olarak yer alacak. Seminere gelemeyen ancak katılmak isteyenler için İnternet Anneleri de online katılım desteği verecek.
 Katılmak isteyenlerin  iletisim@fikirdenk.com adresine isim-soyad ve cep telefonu bilgisini içeren bir e-posta göndermesini rica ediyoruz. Seminere katılımınızın nasıl olacağını ( toplantıya gelerek ya da online olarak ) belirtmeniz büyük önem taşıyor . Verdiğiniz bilgilere göre kontenjan dahilinde size geri dönüş yaparak iletişim kuracağız .
Katılan herkesin desteğini ; toplumsal ve bireysel bilincin arttırılması yönünde atılacak önemli bir adım olarak görüyoruz. Sosyal medyada #çocukistismarınahayır etiketiyle duyurularımızı ve bundan sonraki paylaşımlarımızı takip edebilirsiniz. Gönüllü sosyal girişimlerden biri olan bu organizasyona,  paylaşımınız ve katılımınızla destek vermenizi arzu ediyoruz.
Seminer günü görüşmek üzere !

Program akışı :
-          10.00 – 11.30  Uzm. Psk. Pınar Mermer sunumu
-          11.30 – 11.45  Kahve molası
-          11.45 -  12.15  Avukat Serya Uysal & Avukat Ebru Arayan sunumu
-          12.15 – 13.00  Soru- cevap bölümü
Katılım için her türlü detay ve kayıt : iletisim@fikirdenk.com

27 Ağustos 2013 Salı

Yoğurt Meselesi

Kimine göre çok kolay kimine göre ise çok zor bir iş yoğurt mayalamak. Benimkisi ise sadece şans :) Hayatımda yoğurt mayalamamış hatta mayalayan kimseyi izlememiştim bile. Aslından babamın dedesinin mandırası varmış, aileden yoğurtçuyuz ama çaktırmıyordum. 6. ay gelipte Cancan'a yoğurt verme zamanı gelince iş başa düştü. Anneannemin bir lafı vardı. İş başa düşünce don başa giyilirmiş :) çok severim bu sözü. İşte benimkisi de o hesap önce ablama sordum anlattı. Sonra yapmadan hemen önce komşumuz Güler Ablaya, kendisinden 1 kaşıkta evde yapılmış yoğurt almayı unutmadım maya için. Şans bu ya her ne kadar yanlış anlayarak, söylenenden farklı yapmış olsam bile yoğurdum tuttu ve her defasında tutuyor.

Çocuk doktorumuz köyden alınan sütle mayalayın dese de güvenip de  burada kimseden süt alamadım. O yüzden günlük süt ile yapıyorum yoğurdu. Ama oturduğunuz yerde mandıra varsa oradan da günlük süt alabilirsiniz. Maya olarak da kendi yaptığım yoğurdu kullanıyorum.

Sütü 10 - 15 dakika kaynattıktan sonra yarısını sütü mayalayacağım kaba alıyorum. Kap olarak tupperware'in sıkı kapaklı kaplarından tercih ediyorum. Sonra sütün içine parmağımı sokabileceğim ama içinde tutmakta zorlanacağım sıcaklığa inmesini bekliyorum. Sonra kaptaki süte tahta kaşıkla mayayı ekliyorum, çok az ve yavaş karıştırıyorum. Daha sonra kalan sütü üzerine çok yavaşça döküp kapağını kapatıyor ve güzelce sarıyorum. Sardıktan sonra sıcaklığını daha yavaş kaybetsin diye dolap, microdalga fırın, yada normal fırının içine koyuyorum. Ben genelde gece yapıp sonra unuttuğum için sabah açtım yoğurdumu ama 4 saat yeterli diyorlar.

Yoğurt için püf noktaları;
  • Yoğurdu tahta kaşıkla mayalamak
  • Mayalandıktan sonra hareket ettirmemek yada çok az hareket ettirmek
  • Eğer mermer tezgah üzerinde kalıyorsa altına kesme tahtası koymak
  • iyice sarmak ve en az 4 saat bekletmek. 4 saatin sonunda kap soğumadı ise daha bekletmeye devam edin.
Ben her seferinde başardım. Şimdi sıra sizde...

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Cancan'ın beğendi ilk sebze çorbası :)

Sonunda başardım. Cancan bugün ilk kez sebze çorbasını isteyerek içti ve bitirdi. 1 Ağustos'ta ek gıdaya başladığından beri en dertli olduğum kısım sebze çorbasıydı. Ya tadını beğenmiyor, ya uykusu gelmiş oluyordu. Bir kaç kaşığı zorla yiyor sonra ağzını bir kilitliyor ki anlatılmaz. Sadece kilitlese iyi birde o kapalı ağızla çığlık atıyor. Cancan ek gıdaya 6. ayda başladığı için ilk 10 gün 4 - 5 ay, 10 günde 5- 6 ay bebek beslenme listesini takip ettim. Bugün itibariyle 6 - 8 ay bebek beslenme listesini uygulamaya başladım. Yemek programı şöyle;

Kahvaltı
Meyve
Sebze çorbası
Yoğurt + Meyve
Muhallebi

Bu listedeki her öğünün üzerine bir de meme faslı var. 6 - 8 ay arasındaki sebze çorbasının içine 25 gr kadar kıyma ve ya tavuk eti eklenmesi gerekiyor. Bugün ilk kez ekledim ve sonuç Cancan sebze çorbasını bitirdi. Umarım bugüne özel bir şey değildir.

Kıymalı sebze çorbası

1 küçük boy kabak,
1/2 kuru soğan
3 - 4 adet taze fasulye (çalı fasulyesi)
1/2 kırmızı biber
1 çorba kaşığı pirinç
1/2 köfte büyüklüğünde kıyma

Sebzelerin  hepsini yıkayıp ayıkladıktan sonra irice doğradım. Pirinci ve kıymayı da ekledikten sonra üzerini kapatacak kadar su koyup en kısık ateşte pişirdim. Altını kapattıktan sonra önce çatalla ezip daha sonra tel süzgüden geçirdim. Bizim blenderımız intihar etti sizin ki etmediyse blenderdan geçirip verebilirsiniz.

Bebilere afiyet olsun :)

20 Ağustos 2013 Salı

Leylek leylek havada

Ve biz yine sabahın köründe güne başladık. 6 mıydı 6 buçuk mu bilmiyorum ama işte o arada uyandı Cancan ve tabi bizde. Bu ne sıcak yahuu sanki odanın içinde bir alev topu var :( Kaş'daki odamızın mobilyaları daha yeni olmasına rağmen minnakcık bile olsa bir balkonu yoktu. Ayrıca bu sefer denize değil dağa  bakan odaya denk geldik. Olsun be çarşaf temiz sıcak su var bu bize yeter :) Aslında klimada var odada ama mümkün olduğunca açmamaya çalıştık.

Yeni ve erken başlayan günde tek planımız plaja gidip yayılmak, serilmek, uzanmak, yüzmek, çimmek, ıslanmak, biraz daha uzanmak, biraz daha yüzmek filan öyle şeyler işte. Anca 11 gibi atabildik kendimizi plaja. Kaş'ın tek Mavi bayraklı plajı  Akçagerme otelden sadece 1 km uzaklıkta. Buranın işletmesini de Turizm Otelcilik Lisesi yapıyor. İçerisi pırıl pırıl, çok düzenli, deniz deseniz turkuaz mavi Antalya'nın alışılmış haşlak suyu da değil. Tek kelime ile MUHTEŞEM. Akşama kadar kaç kere denize girdik. Cancan kaç kere yüzdü bilmiyorum. 1 hafta daha kalsak 1 hafta aynı yerden kıpırdamazdım. Ertesi gün için vallaha birşey yapmayalım Cücü gelip plaja yayılalım gene dedim ama :( Gerçeklerle yüzleşme zamanı dönüyoruz 3. gece otelde yer yok. Neyse sözünü aldık tekrar geleceğiz.

Akşam Cücü'nün kuzeninin tavsiyesi ile Kaş Restoran'a yemeğe gittik. Mezelerden, balığa kadar herşey çok güzeldi. Manzara muhteşem, servis ve hizmette çok iyi. Kaş'ta güzel bir balık yemek isterseniz mutlaka gidin ve Şef garson Armağan Bey'i sorun. Balık tercihini Armağan Bey'e bıraktık, hatta biz meze bile seçmedik herşeyin en güzelini o getirdi masaya son zamanlarda hiç bu kadar güzel bir balık yememiştik.

Tatilin bitişini kabullenemesek de dönüş zamanı geldi. Cumartesi sabah 11:00'da yola çıktık Kaş'tan. Sanki yanımızda 6 aylık bebek yokmuş gibi dolana dolana, gezine gezine geldik evimize kadar. Önce arabayla  bir Kalkan turu yaptık, Can uyuduğu için bir kahve içimlik bile duramadık. Bebekli tatil için çok uygun bir yer değil gibi geldi bana hep yokuşlar var. Sonra Sarıgerme'ye girdik. Uçsuz bucaksız bir plaj yumuşacık ama alev alev yanan kumlar ve tertemiz bir deniz. Tek bir sıkıntı var Ortaca'nın tamamı Sarıgerme'de idi ama olsun  biraz dinlendik, denize girdik yemek yedik ve yola devam. Son noktamız Dalyan ve İztuzu Cancan uyuduğu için buraları da araba ile gezdik. Zaten İztuzu plajı çok rüzgarlıydı. Bu arada yanılmışım Sarıgerme'dekiler Ortaca'nın yarısıymış diğer yarısı İztuzu'ndaydı :) Dalyan'ı çok beğendim, tekrar gelip şöyle güzelce bir gezmek lazım. Daha sakın bir günde İztuzu'nda yüzmek lazım. Bölgede nar yetiştiyor, her yerde Nar suyu satılıyor. Biz Nar Danem diye bir kafenin önünde durduk. Nar suyu içtik ve Nar tatlısı yedik. Nar tatlısı bildiğiniz dondurmalı irmik helvası ama üzerine nar şerbeti döküyorlar. Fena değil benim gibi değişik tatları sevenler tadabilirler. 
Eve geldiğimizde saat 21:30'du. Sağ olsun Türkiyem Bodrum'a akmış. Bodrum girişten eve ulaşmamız 1 saat 45 dakikamızı aldı. O an anladık ki bayramda Bodrumda kalmayarak çok iyi etmişiz. Üçümüzde perişandık yorgunluktan. Cancan'ı yıkadık bayıldı uyudu ve tabi bizde.

Şimdi bu yazıyı henüz bayram yorgunluğunu atamadan İzmir'e sonra da Foça'ya geldik oradan yazıyorum. Perşembe sabah teyzeler ve kuzenler buluşması için Çeşme'ye geçiyoruz. Leyleği nerede görmüştüm ben ya?

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Yakaköy - Saklıkent - Patara ve sonunda Kaş

Bayramın birinci tatilimizin ikinci gününe sabah 6'da başladık :( Biraz yatakta oyunlar filan derken 7 ye kadar idare ettim Cancan'ı . Sonra biraz kendimi hazırlama, minik zibidiye bayramlık giydir, valizi biraz toplarla derken 8 oldu saat. Kahvaltımızı da ettikten sonra yola koyulduk. Normalde Fethiye Kaş arası 1,5 - 2 saat ama biz geze geze gittik.

Yakaköy - Saklıkent -  Patara ve sonunda Kaş

Sabah ilk durağımız Yakaköy oldu. Yakaköy'e Saklıkente gelmeden önce Tlos yol ayrımından dönerek gidebilirsiniz. Doğal kaynak sularının aktığı yemyeşil bir cennet. Biz Cancan'ın sabah meyvesini orada yedirdik. Etrafı incelerken nasıl  kolay yediğini anlatamam :) Bu arada bizde kahvelerimizi içtik, biraz dinlendik yola devam. Tavsiye üzerine Gizlikent'e girdik ama Can uyuyordu. Kocacık gitti baktı aşağı yukarı Yakaköy gibi bir yer vakit kaybetmeyip Saklıkent'e devam ettik. Saklıkent'e  daha önce gitmiştim ama hayal meyal hatırlıyorum. Eğer kanyonda yürüyüş yapmak istiyorsanız bebeğinizi emanet edeceğiniz birini yanınızda götürmelisiniz :). Biz 200 metrelik tahta köprüyü geçtik kanyona kadar ulaştık ancak suyun yanına aşağıya Cancan'la birlikte inemedik. Zaten bayramın ilk günü olmasıyla oldukça kalabalıktı. Biraz etrafı seyrettik ayaklarımızı suya soktuk. Önce Cücü, sonra ben kanyona indik geldik. Eee 6 aylık bebekle bu bile çok. Sonra yolumuza devam ettik.  

Saklıkent'ten sonra Patara'ya doğru yola çıkmadan önce ara yolda Köylüm Sofrası'nda güzel bir öğle yemeği yedik. Çok keyifli  bir yerdi. Sedirlere yayıldık ve birbirinden lezzetli yemekleri yedik. Köylüm Sofrası'nın gözlemeleri oldukça lezzetli ayrıca incecik açılmış. Bölgede hemen yer restoranın kapısında bıldırcın yazıyordu. Onu da denedik ben çok beğendim. Yemek yediğimiz yerin fiyatları çevre restoranlardan çok az daha yüksekti ama sonradan öğrendik ki burası diğerlerine göre daha temiz ve özenli bir yermiş.

Patara'ya vardığımızda akşamüstü olmak üzereydi. Techizatımızı topladık ve plaja doğru yola çıktık. Akşam üstü ama öyle bir sıcak vardı ki sormayın, kavrulduk. Plaja ulaşıp yerleşmemiz baya zamanımızı aldı. Neyse sonunda ulaştık bu arada Cancan arabasında uyudu. Fırsat bilip dönüşümlü denize girdik. Soğuk bir şeyler içtik. Ayağımızı bacağımızı uzatıp keyif yaptık. Sonra oğluş kalktıktan sonra onu da denize soktuk. Mümkün olsa çıkmayacak sudan orada yaşayacak. Sonrasında toparlanıp Kaş'a yola çıktık. Otele vardığımızda saat 8'i çoktan geçmişti. Odaya yerleşip hazırlandık ve Kaş'a indik oldukça uzun bir gün oldu bizim için akşam yemeğini yerken saat on olmuştu bile. Kuzu pusette keyfi yerinde uyudu bizde yemekten sonra Kaş'ta gezdik. Gidemeyeceğimiz turlara bakıp oğlumuz büyüyünce yine gelelim dedik.

Aklımızda kalanlar

  • Yolda Kar Şerbeti diye bir şey gördük yemek yerken soralım içelim dedik ama unuttuk.
  • Saklıkent'te 30 dakikalık mini rafting yapılıyor. Cücü'ye neredeyse yalvardım yapsın diye ama yapmadı. İnşallah bir daha ki sefere birlikte yapacağız.
  • Fethiye'de vakit yetmediği için kelebekler Vadisine gidemedik
  • Kaş'da tekne turu ile Kekova'ya gidemedik. Tekne turu için biraz daha beklemek lazım sanırım
Not: Daha bayramın yorgunluğunu atamadan İzmir'e geldik yazılar gecikti. En kısa zamanda tamamlıyorum.

13 Ağustos 2013 Salı

Mini Akdeniz Turumuz 1. gün Göcek- Fethiye - Ölüdeniz

Heyecanla beklediğimiz beklediğimiz bayram tatili geldi geçti bile :( Bu sene bir ilk yapıp bayramda İzmir'e gitmedik. Mini bir Ege Akdeniz turu düzenledik kendimize. Çok da iyi etmişiz; Bodrumdan Kaş'a doğru gittik geldik. 3 gece 4 gün kendimizi gezmeye, yüzmeye, yeni yerler görmeye adadık :) İzninizle bu seyahatte gezdiğimiz gördüğümüz yerlerin yanı sıra yediğimiz ve içtiğimizden de bahsedeceğim ki gidecek olan olursa bir fikir olur.

1.gün - Göcek - Fethiye
Arife günü sabahı 08:00'da hareket ettik evin önünden. Arabamızın içi ağzına kadar dolu. Mini mini bir Getz'in içinde koca bir valiz, park yatak, şemsiye, şemsiyenin bidonu, 2 kamp sandalyesi, 2 kamp taburesi (ne gerek varsa sandalye varken), 2 sırt çantası, koca bir fotoğraf makinası, plaj çantası, ön koltuğu tek başına işgal edebilen bebek arabamız (-ki kendisi en sıkı yoldaşımız ve yardımcımız), Araba koltuğu, Cancan, Cücü ve ben. Oğluş artık ek gıdaya başladığı için onun yemek saatlerine göre ayarladık ve ilk molayı Muğla'da verdik. Oradan sonra ilk durak Göcek :) Sıcak mıcak demeyip attık Cancan'ı arabasına önce biraz sahil turu yaptık. Öyle güzel kafeler var ki sahil şeridinde nereye oturacağımızı şaşırdık. Sonra yarı Göcekli arkadaşımız Ceren'in tavsiyesiyle West Cafe'ye oturduk. Sabah kahvesini dev ağaçların altında yudumlamak çok keyifliydi. Bir de bir Türk Kahvesi geldi ki sormayın. Kahve, çeşitli tatlarda mini lokumlar ve içine meyve dilimleri konmuş buz gibi su. Kahve sunumununda böyledi dedirtti bana. Bu arada West Cafe'nin menüsü çok zengin, posiyonları büyük gözüküyordu, fiyatları da uçuk değil. Üstelik ortam çok güzel. Göcek'i ziyaret edeceklere tavsiye edilir.

Oradan Fethiye'ye geçtik. Otel olarak hem Fethiye'de hem de Kaş'da Turizm Otelcilik Uygulama Otellerinde yer ayırttık. Biz bu tatilde her şey dahil sistem istemediğimiz, amacımız daha çok gezmek olduğu  ve otelin bizim için anlamı temiz çarşaf, sıcak su olduğu için çok da memnun kaldık. Fethiye'de odamız full deniz manzaralı, minik bir balkonu olan, oldukça geniş  bir odaydı. Mobilyaları biraz eskiydi ama önemli değil. Odaya hemen yerleşip Can'ı yedirdik, üstümüzü değiştirdik ve Ölüdeniz'e doğru yola çıktık. Ölüdeniz Milli kamp girişi çok kalabalıktı. Belki de içeride yer bulabilen son arabalardan biriydik. Biz Ölüdeniz'de kendi techizatımızı alıp ağaçların altında bir yere yerleştik. Akşam neredeyse 7 'e kadar oradaydık. Deniz  suyun sıcak olması dışında mükemmeldi. Can çok keyif aldı. Öğlen yemeğini Milli Kamp içindeki kafede yedik. Akşama yemeğimizi otelin ala carte restorasnında yedik ve uzun bir Fethiye turu yaptık. Tatlımızı Fethiye Özsüt'te yedik. Çilekli Fıstıklı Pasta ve Dondurmalı pasta İzmir :) Nasılda özlemişim ikisinin de tadını. Aylardır gezmeye hasret kalmış bizler ayaklarımız şişene kadar yürüdük Fethiye'de sonra da odamızın balkonunda denize karşı keyif yaptık bir süre. Sabah 6'da Cancan uyandırmasaydı bizi iyi olacaktı ama neyse.

Fethiye ile ilgili önemli notlar;
  • Uygulama oteli şehrin tam merkezinde, restoranının fiyatları uygun, ızgaraları lezzetli. Biz sadece haydariyi beğenmedik.  Tüm personeli öğrencilerden oluşuyor. Biz hiç bir sıkıntı yaşamadık ama yaşanabileek sıkıntılarda onların halen eğitim sürecinde olduğunu ve sizinde eğitimin bir parçası olduğunuzu unutmayın.
  • Ölüdeniz'e gidecekseniz ve para çekmeniz gerekiyorsa bunu Fethiye'deyken yapın çünkü Ölüdeniz'de sadece bir kaç bankanın ATM'sı var.
  • Ölüdeniz Milli Kamp girişi otomobil ile 20 TL kredi kartı geçmiyor.
  • Ölüdenizde plajdaki şemsiye ve şezlognlar 7şer TL ama eğer isterseniz ağaç altındaki alanlara da yayılanbiliyor, kendi şemsiyenizi kullanabiliyorsunuz.
  • Ölüdeniz Milli Kamp içindeki kafeteryanın fiyatları servis edilen ürünle karşılaştırılınca çok yüksek. ( Örneğin Tavuk döner 9 TL ve lezzetsiz)
  • Ölüdeniz'in sağ tarafında kalan denizin suyu daha da sıcak, ayrıca oldukça sığ. Biz iki tarafı da deneyip açık denize bağlanan tarafı beğendik.
  • Fethiye Belediyesi -ki kendisini butik şehir belediyesi olarak tanımlıyor- Bizim gibi bebekli aileleri ve engelli vatandaşları düşünmüş. Tüm yollarda rampalar vardı. Bebek arabasını bir kere bile kendimiz kaldırıp indirmemize hiç gerek kalmadı.

Bu seyahatte hayatımızı kolaylaştıranlar;

  • Bebek arabamız; Peg perego skate bebek arabamız tam olarak yatak gibi yatabildiğinden ve kenarları yüksek olduğundan Can'ın uyku saatlerini rahatça dışarıda geçirebildik. Üstelik bebek uyurken bağlamak gerekmediğinden o da çok rahat etti.
  • Kavanoz bebek mamaları; doktorumuz kavanoz bebek mamaları organik olduğu için kullanabileceğimizi söyledi. Dolayısıyla çorba pişir sakla gibi bir sıkıntımız olmadı.
  • Daylong güneş kremi; Cancan'a güneş kremi olarak Daylong Baby kullanıyoruz. Günde sadece 1 defa sürülmesi yeterli olduğundan her güneşe çıkmadan önce kremlenme faslımız olmadı.
Tatilin 2. günü Kaş yolu ... yakında yayında
Tatilin 3. günü Palj keyfi.... yakında yayında
Tatilin 4. günü Dönüş yolu.... yakında yayında

Fotoğraflar için buraya buyrun... yakında yayında

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Ela Beren Bebek ve Beyhan'ın hikayesi

Her doğum yeni bir heyecan, her doğum yeni bir hikaye... Ela Beren bebeğin hikayesinin annesi Beyhan Hanım'ın kaleminden aktarıyorum.

Bebeğin adı: ELA BEREN
Doğum tarihi: 19 Şubat 2013
Doğum haftası:39+0
Kilosu ve Boyu: 3040 gr – 51 cm
Hastane: Beylikdüzü Kolan Hastanesi
Doğum şekli: Normal Doğum

Senin gelişini anlatmak için hangi cümleyle nereden başlamalıyım? En iyisi en baştan başlamak; babanla  2002 yılında tanışıp iyi giden bir beraberlik  sonunda 2009 yılında evlendik bebeğim. Toplum baskısına rağmen ilk üç yıl bir bebek sahibi olmak planlarımız arasında yoktu -ki bilseydim  küçük bir canlı gelir ve dünyan değişir bu kadar beklemezdim- bitanem. İlk üç yılın sonunda artık bir bebeğimiz olmasını istedik ve tam planladığımız tarihte Rabbim bizi hiç bekletmeden sana can verip konduruverdi karnıma seni bebeğim.15 Haziran 2012 günü testim pozitif çıktığında çok şaşırmış nedenini tam olarak bilmesemde yere çöküp ağlamıştım. Bebeğim sanırım seni gerçekten çok istediğimdendi o gözyaşlarım. Böyle güzel bir haberi babana telefonda veremezdim akşama kadar kalbim pır pır etti ve senin ağzından babana bir mektup yazıp  geliş saatinde kapının dışına iliştirdim mektubun sonunda "babacığım bu kapı birazdan açılacak ve biz kocaman bir aile olacağız" yazıyordu. Onu dürbünden izledim okudu ve yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi bitanem işte ilk o zaman güldürmüştün babanı. İçeri girdi  "gerçekten mi?" diyebildi sadece sonra sarıldık o, ben ve sen
bebeğim..

Tahliller, kesenin görünüşü, kalp atışların ki muhteşemdi onlar, rutin muayeneler, ikli test, cinsiyet öğrenme heyecanı (Rabbim  gönlümdekini hediye etti), detaylı usg, şeker yükleme derken başlardaki bulantılarımı saymazsak çook güzel bir hamilelik geçirdim beni hiç üzmedin bebeğim.Yolun sonuna adım adım yaklaşıyorken hazırlıklarımızı tamamladık beşiğin, kıyafetlerin, ellerimizle yaptığımız şekerlerin her şeyin hazırdı bebeğim artık gelebilirdin. 38+6.ıncı gün muaynemizde suyumun oldukça azaldığını eğer bir sonraki günkü kontrolde de suyumun az olduğunu görürse suni sancıyla doğumu başlatmamız gerektiğini anlattı doktor teyzen. Ertesi gün 39+0.ıncı gün doğum çantamızı bile almadan geri dönmek ümidiyle ki suni sancı beni biraz germişti her şey doğal olsun sancıda kendiliğinden gelsin beklentisi ile sabah 8.30 da hastaneye gittik.9.00 da muayene oldum ve sonuç bir önceki günden de kötüydü suyum daha da azalmıştı ve riske etmemeliyiz yatışı yapıyoruz dedi doktor teyzen bebeğim. Kendimi normal doğuma hazırlamıştım defalarca doğum videoları izlemiş ve birçok doğum hikayesi okumuş olmama rağmen suni sancı beni korkutmuştu doğumhaneye merdivenlerden ağır ağır çıkarken avuçlarım terlemeye çenem titremeye başlamış ama yinede bunu babana belli etmemiştim. Beni içeri alıp hazırlayacaklar sen eve gidip çantamızı al gel dediğimde babanın yüzüne baktım kireç gibiydi anlaşılan oda biraz şaşkın ve korkmuştu.

Doğumhaneye girdim, sana kavuşmama az kaldığını düşünerek kendimi teselli ettim bebeğim. Sabah 9.30 da suni sancı vermeye başladılar 11.30'a kadar ara ara muayene edilerek NTS'ye bağlı kaldım bebeğim senin kalp atışların eşliğinde yüzünü görecek olmanın hayali ile sancılarımı bekledim. Artık sancıları hissetmeye başlamıştım ama öyle dayanılmayacak gibi değildi bitanem. Saat 13.00 gibi biraz odamda kalabileceğimi gelip sonra beni muayene için tekrar alacaklarını söylediler odaya geçmek için doğumhanenin kapısı açıldığında teyzenleri ve babanı gördüğümde tekrar titremeye ve kendimi sıkarak ağlamaya başladım can acısından değil korkudandı sanırım. Odaya geçtikten sonra sancılarım sıklaştı neredeyse hiç ara vermeden sancım gelmeye başladı ben ise hiç yatmadan odanın içinde gidip geliyordum. Her sancıda dualar ederek Rabbim yardım et diyerek dişlerimi sıkarak sancıyı geçiştiriyordum sonra tekrar sancı geliyor ve ben duayla birlikte bu sancıların seni bana yaklaştırdığını o zaman çekilebileceğini düşünüyordum. Bir saat sonra sancılarım çok sıklaştı bebeğim ve ben daha önce planladığım için epidural istedim ve uzman biri gelip doğumhanede epiduralimi taktı. Epiduralden sonra her şey toz pembeydi ağrılarım hafiflemişti hatta bir ara hiçbir şey hissetmeyip NTS'de 10 dk kestirmişim. Sonrasında tekrar odaya geçtim bu sefer gülüyordum ama yine yatmadım sürekli dolandım sanırım bundan dolayı açılmam hızlı ilerledi bebeğim ve artık doğum başlamıştı.

Beni doğum masasına aldılar karşımda bir saat tik tak baktım saat tam 15.55 ti buraya aldıklarına göre az kaldı birazdan göreceğim onu dedim. Ebe "hadi annesi gönder kızını bize bak saçlarına dokunabiliyorum çok yakın" dediğinde masadan doğrulup saçları ne renk dedim ve ebe gülümseyerek kumral annesi demişti.Ben ise kafamı tekrar masaya koyduğumda içimden tüüh bana benzemiyor o zaman  demiştim.:) İttirmeler, ıkınmalar biraz sohbet tekrar ıkınmalar derken baya yaklaşmıştın bize bebeğim. Son müdahale için doktor teyzen geldiğinde tamam artık bitti bu iş dedim .Gerçekten birazdan görecektim seni sandığım kadar çabuk gelmedin ama sonunda saat 16:29 da birden içim boşaldı ve yüreğim doldu gelmiştin işte bebeğim gördüm seni bembeyaz çekik gözlü saçlı bir bebek; hamileliğim boyunca senin karnın sivri, kalçan da büyümedi, yüzünü lekeler basmadı, eeee onu canın çekti bunu çekmedi yok yok bu kız değil erkek diyenler öyle bilinç altıma işlemiş ki önce gerçekten kızmısın diye kontrol ettim ve bir ohh dedikten sonra ağlamadığını fark ettim o anki korkumu anlatamam bebeğim doktor teyzen ben şimdi onu ağlatırım dedi ve gerçekten birkaç saniye sonra sesin tüm doğumhaneyi sen ise gönlümü doldurdun bebeğim.

Seni sol yanımda bir masaya koyup  temizlerken hemşireler bir kez daha sol yanıma işledin.Sonra sardılar seni bir beze yaklaştırdılar bana ve o muhteşem buluşma öyle yaklaştın ki bebeğim  kokun geldi burnuma ,yanağın yanağıma temas etti , göz göze geldik kıyamadım küçücük bir öpücük  kondurabildim yanağına parmağımla dokundum okşadım ve "pamuk gibi" dedim sadece gülümseyerek. Pamuk gibiydin gerçekten beyaz ve yumuşacık. Dikişlerim atılırken hiç canım yanmadı yansa da umurumda olmazdı gördüm ya seni sağlıklıydın tastamam, kızdın gerçekten :), ağladın da  şükür sen ağladın ben güldüm annem hala gülüyorum….:) Doğumdan çıktığımda babana zafer işareti yaptım başarmıştım çünkü Rabbim'in seni bize vermesine aracı  olabilmiştim tam da istediğim gibi bir doğum ile kazanmıştık biz seni… Rabbimin
en güzel hediyesi oldun miniğim bize neşemize neşe kattın meleğim İYİ Kİ DE GELDİN HOŞGELDİN:)

Beyhan Akyüz Yıldız

8 Ağustos 2013 Perşembe




Şeker tadında neşeyle mutlulukla kutlayacaginiz nice bayramlar...
Min&Cün&Can

6 Ağustos 2013 Salı

Son durumu bildiriyorum!!!

Bir kaç gündür yazmıyorum diye sakın uyku eğitiminden vazgeçtiğimi sanmayın. Evet mucize yaratamadım. 4. günde odada yalnız bırakmaya dayanamaz hale geldi kalbim. Sık sık girip pışpışlamaya başladım. Hatta tam zamanlı olarak odada kalıp ona şarkı söylediğim. şişştlediğim oldu. Ne yapayım dayanmak çok zor hepiniz biliyorsunuz. Ama yine de çok büyük aşamalar kaydettik çok şükür.


  • Cancan artık emzik kullanmıyor.
  • Bütün uykularını kendi yatağında uyuyor. (Eskiden gündüzleri hep ana kucağında uyurdu.)
  • Gündüz uykularınız süreleri uzamaya başladı. Tüm gündüz uykuları 30 - 45 dakika arasında olan Cancan tek seferde 1 ila 2.5 saat arasında gündüz uykusu uyumaya başladı.
  • Diş çıkartma döneminde çok sık uyanmaya başlayan Cancan sonrasında da her gece 2 - 3 kez kalkıyordu. Artık sabaha karşı 5 - 6 gibi sadece 1 kere uyanıyor.
  • Veee en önemlisi SALLANMADAN uyuyor.
Evet hala tam olarak başarmadık ama yine de iyiye doğru gidiyoruz. Yarın sabah tatile çıkacağız. Biraz önce eşyaları arabaya yükledik. Sanırım her şeyi aldım. Koca bir valizin yarısı Can'ın eşyası dolu. Ek olarak araba koltuğu, bebek arabası, park yatak, oyuncaklar, sokak çantası,fotoğraf makinası, plaj şemsiyesi hepsi Cancan için. Biz ise Cücü ile Valizin diğer yarısını dolduramadık bir de plaj çantası ve iki plaj sandalyesi. Hala aklım almıyor Getz'in içine nasıl sığdık biz yaa...

Cancan'ın uyku günlüğü 3. gün #direnanne

Galiba 2 değilde 3. gün daha zor oluyor. Aslında süre kısalıyor ama benim içim parçalanıyor dayanma gücüm azalıyor. İlk gün daha dirayetliydim. Sabah 06:30 da başladık güne daha doğrusu Can başladı. uyanınca babamız aldı geldi. Ben emzirdim sonra verdim babasına oynasınlar anne uyusun birazcık :) 08:33'te artık kaşını gözünü birbirine sokan Cancan'ı yatağına koydum. İlk iki gün yatağa ilk yattığında 3 - 5 dakika oyun oynayıp sakın duran Cancan bugün direk bağırmaya başladı. O hemen mızıldanmaya başlayınca bende hemen yüzükoyun çevirdim. 11 dakika içinde uykuya teslim oldu. Bu sırada 1 kez girip odasına onunla konuştum ve öptüm. 1 saat sonra ağlayarak uyandı. Bu sefer hemen perdeleri açıp uyandırmadım. Konuştum, sırtını sıvazladım sakinlemedi. Kucağıma aldım biraz ama hiç sallamadan biraz sakinledi yüzükoyun yatağına koydum indim aşağıya. İşte en zor kısım buydu 5 dakika kadar ağladı bense yukarı çıkmakla çıkmamak arasında gittim geldim. Ama iyi ki çıkmamışım yarım saat daha uyudu kuzum. 10:00 da kalktı.

12:00 gibi uyku sinyalleri veren Cancan'ı uyutmadan önce bu kez duşa sokmak zorunda kaldım çünkü hem dışarı çıkmıştık terlemişti hem de kustu üzeri kirlendi. 12:04 te yatağına koydum. 12:11 uyudu. Ağlarken çok terlediği için sırtına ter bezi koyup uyuduktan sonra aldım ve yine yan yatacak şekilde düzelttim kuzuyu. Tam 1 saat uyudu ve bu sefer ağlamadan uyandı  hatta yanına gittiğimde gülücük atıyordu.

14:48'de uyku sinyallerini alınca hemen odasına çıkarttım kuzumu 14:51'de yataktaydı. Artık yatınca direk ağlamaya başladığı için yüzükoyun yatırıyorum hemen. Cancan en yüksek desibelden başladı ağlamaya ve 15 dakika ağladı :( 2 defa girdim öptüm kokladım biraz pışpışladım ama pek sakinleştiğini söyleyemem. Bir ara vazgeçmeyi bile düşündüm. Yooo hayır yapmadım kocacık da destek verdi. #direnanne ve 15 dakika sonunda uyudu. 16:00'da uyandı

18:00 gibi çok uykusu gelince kestirsin diye yatırdım ama ilk 10 dakika hiç sesi çıkmadı. Sonra en yüksek deibelden bir başladı ki sormayın. 20 dakikanın sonunda uyumadığı için odasına girdim sanki yeni uyanmış gibi açtım perdeleri günaydın filan dedim aldım indim aşağıya.

Akşam sekize doğru banyosunu yaptırıp yatırdım oğluşu sadece 9 dakika ama çok yüksek sesle ağladı. İçim parçalanıyor. Kendimi kötü hissetmeye başladım ama en kritik bir kaç günü yaşıyorum. Sağlam durmam ve geri adım atmamam lazım. Yarım saat sonra yeniden uyandı ve ağlamaya başladı oğlummm offf bu gece bitsin lütfen. Öptüm kokladım biraz kucağıma alıp sakinleştirdim. Şeklini değiştirdim. 10 dakika sonunda uyudu.
21:38'de yeniden uyandı bu sefer yuz üstü çevirip biraz pış pışladım uyudu. Sabah 5:45'e kadar uyanmadı. :)



3 Ağustos 2013 Cumartesi

İpek Gül ve Derya'nın Hikayesi

Blogumun ilk tüpiş bebeği İpek Gül... Derya'nın minik kopyası... Boncuk gözlü bir melek o :)

Bebeğin Adı : İpek Gül
Doğum Tarihi : 15.02.2013
Doğum Haftası : 38+0
Boyu ve Kilosu : 50cm 3160gr
Hastahane: Özel Çınarlı Hastanesi
Doğum sekli :Epidural Sezaryen

Kaç zamandır yazıcam yazıcam diyorum ama bir türlü yazamadım. Bir de işe başladım hiç fırsatım olmadı. Ama doğum hikayelerini okudukça çok heveslendim. Hadi Derya dedim başla yavaştan.
Ben kendimi bildim bileli hep anneliği hayal ettim. Bana büyüğünce ne olacak dediklerinde ANNE derdim.
Zannederdim ki evleneceğim ve hemen bebişim olacak. Ama maalesef öyle olmadı. 2006 yılında evlendim. İlk yıl istemedik sonra da bayağı uğraştık. 2013'te de anne oldum sonunda.
Doktorlara göre hiçbir problemimiz yoktu tek sorun psikolojimiz. Çok istiyoruz ya ondan.
Önce yumurta takibi, sonrasında 4 kez aşılama ve  tüp bebek denemesi. Hepsi hayal kırıklığı oldu yani. Çok şükür ki 2. Denemede hamile kaldım. 15 kere deneyen kişilere göre yine de şanslı sayılırdık. Ama bana 2 kere bile yetti arttı bile. Yaşamayanlar bilemezler, ödediğiniz para ve hergün bilmem kaç kere yapılan iğneleri saymıyorum bile. O beklemek yok mu ömründen ömür gider bir de sonuç olumsuz olunca dünya başına yıkılır. İlkinde çok hevesliydik olmadı, doktor acı gerçeği! Pat diye söyledi. 2. De ise ben umutsuzdum ama Allah nasip etti işte.
Kadın doğum doktorumu yakın arkadaşımın tavsiyesi üzerine buldum. Kendisi Manisa’da çalışıyordu. Kendi dalında bayağı başarılı bir doktor (koskoca İzmir'de bulamadım) o kadar iyi o kadar babacandı ki yolda görsem sarılacağım o kadar yani. Tüm korkularım evhamlarım sayesinde gitti.  
Hamile kaldığımı öğrendiğim günden beri eşimle beraber isim listesi yapmaya başlamıştık bile ama cinsiyetini öğrendiğimiz gün karar verdik kızımızın adını, İPEK GÜL olacaktı. 6. Ayımı doldurur doldurmaz tüm eşyalarını aldık, odasını yaptık. Eee çok hevesliyiz çünkü, hep hayalini kurduğumuz şeyler birer birer gerçekleşiyordu nihayetinde.
Çok rahat bir hamilelik geçirdim. Ne mide bulantısı ne da başka şeyler. Doğuma son 1 haftaya kadar tabi ki doktor izni ile işten doğum iznine ayrıldım. Doğum 15.02.2013 te saat 07:00 de Özel Çınarlı Hastanesinde gerçekleşecekti. Zaten başından beri istediğim hastaneydi. Hastaneye ailemle beraber gittik. Doğum fotoğrafçısı tutmuştuk bizi kare kare çektiler. Odaya çıkmamla ameliyathaneye alınmam bir oldu. Eşim maalesef doğuma giremedi (doktorumuz izin vermedi). Bulutların üzerinde girdim doğuma ve lokal anastezi yöntemi ile doğum sorunsuz bir şekilde gerçekleşti.
50 cm 3,16 kg ağırlığında ismi gibi İpek bir kızım oldu. Şu an 5,5 aylık ve rahat bir bebek. Çok fazla gaz sancısı çekmedik, bir de şu ayakta sallanmaktan vazgeçse J